Başımıza fena bir şey ulaştığında başkalarını, çevreyi, fena şansı suçlamak fazlaca yaygın bir tutumdur: “Zaferin yüzlerce dedesi vardır fakat yenilgiler yetimdir.”
Hepimiz en doğruyuz, en dürüstüz, en haklıyız, en haklıyız ve daima yolumuza çıkanız. Aynı eğilimi yalnız bireysel yaşamda değil, sosyal ölçekte de görebiliyoruz. Emek harcama grubumuz, ailemiz, şehrimiz, mahallemiz, ekibimiz, hatta ülkemiz her türlü haksızlığa uğrayan taraftır.
Şayet bir zafer kazanmışsak, o da anamızın sütü şeklinde helaldir ve bizimdir. Bir mağlubiyet veya negatif bir vaka var ise suçlu daima başkasıdır, bizler değil. Bu meyil ve yorum şekli de oldukca yaygındır. Nerede ise her insan kendisinin insanların çoğunluğundan daha adil, daha iyi, daha objektif, daha esirgemez olduğuna inanır.
Bir çok adamın haiz olduğu bu meyil, psikolojide iyi malum bir tür bilişsel önyargı olan “kendi haline hizmet eden yükleme önyargısıdır”. Dış faktörleri suçluyoruz.
NEDEN OLUYOR?
Vakaları ve neticeleri tek faktöre ve tek sebebe bağlamak insanın kaçınılmaz bir entelektüel özelliğidir. Atıf yanlılığı, olanları devamlı ve uygunsuz bir halde, daima kendimizi haklı çıkaracak halde izahat eğilimidir.
Normal olarak bulunduğumuz yerde bu önyargı görünmüyor, bir durumu belli bir nedene, o sebep kesinlikle bağlamak, belirsizliği azaltıyor ve bizi rahatlatıyor. Negatif vaka ve neticeleri dış etkenlere bağlamak bizim için daha doğru. Bu halde izahat, ferdin kişilik saygısını korumaya ve pozitif yönde kişilik algısını sürdürmeye hizmet eder. Hepimiz kendisi ile alakalı iyi sezmek ve kendisi ile alakalı pozitif yönde bir imaja haiz olmak talep eder. Fakat öte taraftan kimse muhteşem değildir, hayatta pek fazlaca başarısızlık, mağlubiyet ve hayal kırıklığı vardır. Bu zorlukları ve yenilgileri içeren hayatta kendinizi iyi hissetmenin, ümitli ve motive olmanın, başarıları ve pozitif yönde neticeleri kendinize atfederek (manevi atıf) özsaygınızı arttırmanın iyi bir yoludur. Başarısızlıklarınızı dış faktörlere (dışsal atıf) bağlayarak özsaygınızı koruyun.
EN ÇOK KİMLERDE GÖRÜLÜYOR?
Bir adamın meydana getirilen işteki özsaygısı ve özgüveni ne kadar düşükse, kendi haline hizmet eden atıf önyargısı o denli abartılı olur. Tam bilakis, bir insan ne kadar güvendeyse, o denli azca atıf önyargısına haizdir. Kısaca bir adam kendine güvenmiyorsa, kendisinin haklı bulunduğunu düşünme ve başkalarını suçlama eğilimi daha çok olur, sadece kendine güvenen bir erkekte bu meyil daha azdır.
KULLANIMI NEDİR?
Bu bilişsel önyargının en mühim faydası özsaygımızı korumak yahut arttırmaktır. Başarılarımızı kendimize atfetmek kendimizi daha kıymetli hissetmemize destek sunar; Başarısızlıklarımızın dış nedenlerini aramak, negatif duygulardan kaçınmamıza ve kendimize daha pozitif yönde bakmamıza destek sunar. Düşen ve kendini fena hisseden bir talebe, öğretmenini veya kaybeden takımın hakemini suçladığında kendini birazcık daha iyi hissedebilir.
HASAR NE DURUMDA?
İmkansız mı? Ek olarak iyi mi:
Eylemleri ile elde etmiş olduğu sonuçlar içinde ilişki kurmayan bir insan, eylemlerini tanıyıp anlamadıkça aynı hataları oluşturmaya devam edebilir, kendini geliştiremez, davranışlarını daha rafine ve bereketli hale getiremez. Ek olarak devamlı kendisinin haklı bulunduğunu düşünüp çevreyi suçlayan bir antipat olarak algılanır ve ilişkileri bozulur. Bu eğilimin toplumsal ölçekte daha yaygın olduğu toplumlarda, topluluğun kendi eksikliklerini ayrım etmesi ve düzeltmesi önünde reel bir mani oluşturmaktadır. Zor ve zahmetli bir kendini düzeltme periyodu yerine hiç bir şey yapmadan birisini suçlamak yalnızca geçici bir rehavet sağlar, sadece buna tahsisat problemler süre gelir.
ÇÖZÜM
Bütün bu ön yargıların panzehiri, kendi bilgilerimizi kullanarak, sağduyumuzu kullanarak, gerçekleri realist ve verilere müsait olarak değerlendirmek, olup bitenlerin kendimizle, çevreyle ve koşullarla alakalı bulunduğunu kendimize hatırlatmak, bilhassa mesele yaşadığımız zorlu dönemlerde tek faktörün, olası olduğunca dengeli düşünmeye çalışmak olduğu…