Almanya’nın Ukrayna’dan tankları alıkoymaya devam etme kararının ardından Rusya’nın taviz verdiği suçlamaları iki katına çıktı.
Almanya savunma bakanı Boris Pistorius, 20 Ocak Cuma günü Almanya’daki Rammstein askeri üssünde Batı’nın 54 ülkesiyle yaptığı silah taahhüdü toplantısı sonrasında Berlin’in kararını savundu.
Basına verdiği demeçte, Kiev’in Almanya’ya Leopard 2 sınıfı tankları Ukrayna savaş alanlarına teslim etmesi çağrısına atıfta bulundu.
Bazen birleşik bir koalisyon olduğu ve Almanya’nın yolu tıkadığı izlenimi yanlıştır” dedi.
“‘Burada ortaya koyduğun görüşü paylaşıyoruz’ diyen pek çok müttefik var. [the Leopards] ve buna karşı iyi sebepler var'” dedi Pistorius.
AB ülkeleri, yaklaşmakta olan yeni bir Rus taarruzu korkusunun ortasında, lojistik ve bakım açısından onları devam ettirmek için yüzlerce yedek Leopard 2 tankına ve parça stoklarına sahip.
Ama onları yapan Almanya’nın yeniden ihracat için izin vermesi gerekiyor.
Rusya’nın, Rammstein görüşmelerinin arifesinde Ukrayna’nın Dnipro kentinde bir apartmanı ölümcül şekilde bombalaması, Rusya’nın Batı’nın “tırmanması” olarak adlandırdığı şeye karşı şiddetli tehditlerine rağmen, Berlin’in boyun eğmesi için baskısını artırmıştı.
Pistorius Cuma günü yaptığı açıklamada, Almanya’nın gelecekte fikrini değiştirmesi halinde Leopard 2’leri kısa sürede teslim etmeye hazır olacağını kaydetti.
Ancak şimdilik Ukrayna’nın bunun yerine daha fazla Batı hava savunması alması gerektiğini söyledi.
Almanya’nın tutumu Cuma günkü görüşmelerin doğasına aykırıydı.
Dokuz ülke – Estonya, Polonya, Letonya, Litvanya, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Slovakya ve Birleşik Krallık – “ana muharebe tankları, ağır toplar, hava savunma, mühimmat ve piyade savaş araçları dahil olmak üzere benzeri görülmemiş bir bağış seti” sözü verdi. Ukrayna’nın savunmasına”.
Buna 14 üst düzey İngiliz tankı ve çeşitli obüsler ve uçaksavar topu dahildir.
ABD ve Finlandiya ayrıca Cuma gününe kadar 2 milyar avroyu aşan yeni Ukrayna silah fonunu açıkladı.
ABD savunma bakanı Lloyd Austin, “Rusya yeniden toplanıyor, asker topluyor ve yeniden donatmaya çalışıyor. Yavaşlama zamanı değil. Daha derine inme zamanı” dedi.
Polonya dışişleri bakanı Zbigniew Rau, Varşova ile Berlin arasında savaş konusunda artan güvensizliğin ortasında, Pistorius’un kararı karşısında “şok olduğunu” söyledi.
“Ukrayna kanı gerçekten dökülüyor. Leopar teslimatları konusunda tereddüt etmenin bedeli bu. Hemen harekete geçmeliyiz” dedi.
Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak, Almanya ne isterse istesin müttefiklerin er ya da geç gönüllüler koalisyonunda tankları göndereceklerine “ikna olduğunu” söyledi.
Parlamentonun savunma komitesinde yer alan İngiliz milletvekili Tobias Ellwood, durumla ilgili olarak şunları söyledi: “Aslında bu gün ve çağda bütün bir ülkenin, bir Avrupa demokrasisinin her gün saldırıya uğramasını seyrediyor olmamızı hayret verici buluyorum.” Ancak, elimizdeki muazzam üstün ateş gücüyle, Ukrayna’ya ihtiyaç duyduğu teçhizatı, donanımı vermeye hâlâ istekli değiliz.”
Ancak Alman muhafazakar milletvekili Norbert Röttgen bir açıklama yaptı.
Röttgen, sosyalistlerin önderliğindeki hükümet için “Bunun, sundukları tüm nedenlerin ötesinde bir nedeni olduğunu düşünüyorum.”
The Times of London’a göre, “Bu, savaş zamanında bile Rusya’ya özel Alman-Rus ilişkisinin özünün korunmasını sağlayacak bir yaklaşım sürdürmek eski Rusya politikasının devamıdır.”
“[German chancellor Olaf] Scholz, Ukrayna’yı reddederek bu özellikle etkili silahlara inanıyor [Leopard 2s] Röttgen, Rusya ile bu ilişkiyi gelecekte de koruyabilir” dedi.
İsviçreli akademisyenler Simon Evenett ve Niccolò Pisani tarafından derlenen araştırmaya göre ise yeni bir çalışmaAlman endüstrisi de benzer bir yaklaşım benimsiyor gibi görünüyor.
AB şu anda Rusya’ya yönelik 10. yaptırım turunu hazırlıyor.
Ancak akademisyenlerin hesaplarına göre, Alman firmaları, savaşın bir yıl önce başlamasından bu yana Rusya’daki ticari varlıklarını asla elden çıkarmayan Batılı şirketlerin çoğunluğunu oluşturuyor.
Evenett ve Pisani, “Rusya’da kalan AB ve G7 firmalarının yüzde 19,5’i Alman, yüzde 12,4’ü Amerikan ve yüzde 7’si Japon çokuluslu firmaları” dedi.
“Bu bulgular, Batılı firmaların hükümetlerinin artık jeopolitik rakip olarak gördüğü ekonomilerden ayrılma istekliliğini sorguluyor” dediler.