Avrupa Birliği’nin Polonya ve Macaristan’daki illiberal rejimlerle başa çıkamayacağı mevzusundaki en inatçı yanlış inanç, AB’nin bu demokratik yoldan sapanlarla başa çıkacak yasal araçlara haiz olmadığı fikridir.
Olur ve devamlı olmuştur. Sadece araçların kullanılması gerekir. Ve bunu gerçekleştirmenin en etkili yolu, Avrupa Komisyonu’nu bir Spitzenkandidat’ın yönettiğinden güvenli olmaktır.
Bazı yorumcuların kafasında, iyi bir Avrupa Komisyonu’nun liberal olmayan fena üye devletlere karşı savaştığına dair naif bir tablo var. Gerçek şu ki, bu illiberal rejimler komisyon izin verdiği için yaptıkları yanlarına kalıyor.
Komisyon eylemsizliğinin yanına kar kalıyor şundan dolayı Avrupa Parlamentosu’nun komisyon üstünde kafi gücü yok. Macaristan ve Polonya’daki illiberal rejimlerin ısrarı, AB’nin kendi anayasal rahatsızlığından ayrı değil, onun bir emaresidir.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz geçen yaz Prag’da yapmış olduğu bir konuşmada, sanki şu anda lüzumlu araçlara haiz değilmiş benzer biçimde, AB’nin bir “ihlal davası başlatmak için yeni bir yola” ihtiyacı bulunduğunu bir kez daha duyuru etti.
Fakat doğal ki o şekilde.
İhlal prosedürleri ve 7. Madde prosedürleri benzer biçimde eski prosedürler yada koşulluluk düzenleme prosedürleri ve stopaj kurtarma fonları benzer biçimde nispeten yeni prosedürler – yalnız birkaç isim.
Mesele, daha ziyade, bu uygulama mekanizmalarının uygulanmasının şu ya da bu aşamada siyasete bağlı olmasıdır.
Ve kilit noktalarda AB Bakanlar Konseyi, Avrupa Konseyi ve komisyon gönülsüzce, seçici olarak, geç yada asla hareket etmemeyi seçiyor.
Bazı durumlarda eylemsizlikleri, kendi kurallarını ihlal ederek yasa dışılığa bile varıyor. Öteki durumlarda, komisyon yasal olarak hareket ediyor, sadece eylemsizliği uzun vadeli zararlara yol açıyor.
Mesela, komisyonun Macaristan’daki Rus yapımı bir nükleer santralle ilgili hukuki endişelerinin 2016’da ansızın iyi mi çözüldüğü hala bir muamma.
Demokratik hesap verebilirlik yapılarının kurumsal teşvikler sağlaması beklenir. Eğer bir komisyon başkanı yetkiyi ilk olarak kendini beğenmiş ve siyasal olarak çıkarcı Avrupa Konseyi’nden alırsa, o süre başkanın davranışı büyük olasılıkla Avrupa Konseyi’ninkini izleyecektir.
Öte taraftan, demokrasiyi savunmada oldukca daha iddialı olan Avrupa Parlamentosu, cumhurbaşkanının meşrulaştırılmasında birincil görevi oynuyorsa, o süre başkanın tekrardan seçilmekten başka bir sebebi yoksa, parlamentoyu takip etmesini bekleyebiliriz. beş yıl daha komisyon başkanı olarak ve patronla arası iyi.
Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük siyasal parti grubunun komisyon başkanı olduğu sözde ‘ana aday’ sisteminin (Almanca’da “Spitzenkandidat”) arkasındaki orijinal düşünce buydu.
Bu kadar. Hepsi bu kadar.
Sadece bu ufak değişim, cumhurbaşkanının siyasal meşruiyetini artık ilk olarak parlamentodan almış olduğu anlamına geliyor. Protestolarına karşın, Avrupa Komisyonu apolitik bir organ değildir.
Yeni AB yasalarını başlatma mevzusunda tekele haizdir; kendi siyaset alanlarında bir siyasal gündemi vardır. Üyeleri çoğunlukla üst düzey politikacılardır. Karakteri ve yetkileri, onu teknokratik bir düzenleyici kurumdan oldukca bir hükümet kabinesine benzetiyor.
Bundan dolayı sual, siyasal olup olmadığı değil (tasarım gereğidir), siyasal meşruiyetini nereden aldığıdır.
Ve AB’nin illiberal rejimler kriziyle iyi mi başa çıkılacağı sorusu üstüne, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu büyük seviyede farklılaşıyor. Parlamento stratejik olarak liberal demokratik kurucu değerleri uygulamaya çalıştı; Avrupa Konseyi, AB’nin kurucu demokratik değerleri pahasına bile üye devletlerin özerkliğini korumaya çalıştı.
Komisyon, nihayet parlamentonun tarafını tutacağına dair umutları devamlı olarak boşa çıkararak arada indi. Olmadı ve AB’nin kurucu değerlerine inananları hayal kırıklığına uğratmaya devam edecek.
Bu etik bir ifade olarak değil, kurumsal bir öngörü olarak kastedilmektedir. Bir tek sıkıntılı Twitter mesajları değil, hakikaten değişiklik istiyorsanız, Spitzenkandidat’ı 2024’e kadar eski haline getirmek için bir stratejik plan yapılmalıdır.
Antak kalma değişikliğine gerek yok. Mevcut yasal çerçeve aslına bakarsanız buna izin veriyor; netice olarak, ‘yalnızca’ siyasal emek harcamayı gerektirir.
Düşünce ilk olarak 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya çıktı, sadece sonrasında üye devlet hükümetleri 2019’da kaotik ve saydam olmayan bir takım vakada basiretsizce bu fikirden vazgeçti.
Ve Avrupa Parlamentosu onların yanına kalmasına izin verdi. Bu değişim, AB demokrasisi için büyük bir gerilemeydi ve kendisi de bir aşınma olgusuydu.
İstekli üye devlet hükümetleri ve Avrupa Parlamentosu Üyelerinden oluşan bir koalisyon, bugün Spitzenkandidat sistemini kovuşturmak istediklerini açıklamalıdır. Bu tek adım, hem AB’yi liberal olmayan rejimlerden kurtarmaya hem de kendi demokratik hesap verebilirlik kırgınlığına son vermeye destek olacaktır.