Buna pozitif yönde yaklaştıkları bana nakledildi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özbekistan ziyareti dönüşü aralarında Murat Çiçek’in de olduğu gazetecilerin gündeme ilişik sorularını cevapladı.

GENEL DEĞERLENDİRME

Değerli basın çalışanı arkadaşlarım. Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 16. Zirvesi’ne iştirak etmek için gerçekleştirdiğimiz Taşkent ziyaretimizi tamamladık. Zirveye başarıyla yaptıkları ev sahipliğinin yanı sıra şahsıma ve heyetime gösterilen hüsnü kabulden ötürü değerli kardeşim Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Mirziyoyev başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Teşkilatımızı İran ve Pakistan’la birlikte 1992 senesinde kurmuştuk. Zaman içinde teşkilata, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Afganistan da katıldı. 8 milyon kilometrekarelik alana yayılan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, yarım milyara yakın bir nüfusu bünyesinde barındırıyor. Teşkilatımız aynı zamanda ortak değerlerimizi, köklü tarihimizi, ezeli ve ebedi kardeşliğimizi de temsil ediyor. 16. Zirve ile dönem başkanlığı Türkmenistan’dan, önümüzdeki iki yıl boyunca Özbekistan’a geçti. Zirve kapsamında bölge içi ticaretin geliştirilmesi, tedarik zincirlerini etkileyen sorunların giderilmesi, bölgenin enerji kaynaklarının verimli kullanımı, ülkelerimiz arasındaki ulaşım imkanlarının güçlendirilmesi gibi birçok meseleyi ele aldık. Ayrıca yürütülen mevcut projelerin durumunu istişare ettik. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması’nı ivedilikle yürürlüğe koymamız gerektiğinin altını çizdim. İstanbul’da ev sahipliği yaptığımız Ekobank’ın kurumsal ve mali kapasitesinin arttırılması gerektiğini ifade ettik. Teşkilat bünyesinde gezme iş birliğinin güçlendirilmesi de gündemimizdeki bir diğeri konuydu. Gezme bakanlarımız, geçen ay gerçekleştirdikleri toplantıda Erzurum’un Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 2025 Gezme Başkenti seçilmesi kararını aldı. Bu kararın teşkilat üyesi ülkeler arasındaki beşeri bağların kuvvetlendirilmesine vesile olacağına inanıyorum. Zirve sırasında, karşılıklı yatırımların ve pazar payının arttırılması üzerinde de durduk. Ticaretin geliştirilmesi noktasında oldukca taraflı ulaştırma koridorlarının desteklenmesinin önemine dikkat çektim. Bu minvalde pazar geçişli doğu-batı orta koridorun ve bu hattın geliştirilmesinin ehemmiyetine de değindim.

Değerli arkadaşlar; yakın coğrafyamızda yaşanan krizler de zirve esnasında ele aldığımız konular arasındaydı. Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında devam eden insanlık dramını zirve gündemine taşıdık. Türkiye’nin bu süreçte attığı adımları, meydana getirmiş olduğu yardımları, ilk günden beri sürdürdüğü diplomatik çabaları ve kalıcı barajın tesisi için yapılması gereksinim duyulan öncelikli hususları dile getirdik. Zirve vesilesiyle, ayrıca katılımcı ülkelerin liderleriyle de görüşmelerimiz oldu. Bu kapsamda Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İbrahim Reisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar ile ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Ziyaretimin, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerle aramızdaki bağları güçlendirmesini ve kardeşliğimizi pekiştirmesini temenni ediyor, aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.

SORU: İlk günden bu yana Gazze meselesinde oldukca kararlı bir duruş sergilediniz. Meseleyi sahiplendiniz, dünya platformuna taşımakta öncülük ettiniz. Siz bu yola çıktığınızda, diğeri liderlerin sessiz kaldığını, adım atmadığını gördük. Sizin bu kararlı çıkışınız neticesinde sessiz liderlerin de sizinle birlikte bu meselenin çözümü konusunda sizin yanınızda yer aldığını gördük. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bile bu zamana kadar görmediğimiz, beklenmedik bir cesaret örneği sergilediğini gördük. Bu süreçte sizin liderliğinizde atılan adımlar, sonucu nereye yöneltir? Gelinen noktada ateşin sönmesi yönünde pozitif yönde bir gelişme mi olur, yoksa herkesin korktuğu ateşin yayılması meselesi mi gerçekleşir?

İsrail bu zulmü, barbarlığı sergilemeye eğer devam ediyorsa, burada tüm ülke liderlerinin düşünmesi gereksinim duyulan bir şeyler var demektir. Hepimiz duruşumuzu baştan beri cesaretle ortaya koyduk ve bunu meydana getirmeye devam ediyoruz.

İsrail, Filistinlileri bugün katletmeye başlamadı. Bu işin bir geçmişi var. Mazisi 1947’lere kadar dayanıyor. Eğer, ben Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1947 haritasıyla bugünkü haritayı mukayeseli bir şekilde orada tüm dünyaya haykırdıysam bunun bir nedeni var. Bunu yaparken bir şeyleri ortaya koyuyorum. Bu katliamlar 1947’den itibaren başladı ve o günden bugüne Filistinlilerin barındıkları, kaldıkları yerler ne kadardı, bugün ne kadar? İsrail’in o topraklardaki durumu neydi, bugün ne? Tüm bu hususlara dikkatlice baktığımızda adeta İsrail ile Filistin’in haritaları içerisinde bir değiş tokuş söz konusu. Şu an itibariyle naturel saldırıların başlangıcından itibaren başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere İsrail’in arkasında tüm Batı içeriyor. Eğer, Guterres, hakikaten takdir edilecek bir çıkış ortaya koyduysa, ki bunu yaptı, bunun da bazı sebepleri var. O da hakkı, hakikati gördü, görüyor. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri olarak hakkın ve haklının yanında içeriyor. Bu noktada şu konuya dikkat etmek lazım. Amerika’nın ve İsrail’in yanında kaç ülke var? Birleşmiş Milletler’deki insani ateşkesin sağlanması için yapılan oylamada Amerika’yla beraber olan 14 ülke vardı. Ama 120 ülke bunların karşısında dimdik durdu. 40 veya 41 ülke de çekimser kaldı. Bu cesur ülkeler bütün dünyaya bir bildiri veriyor. “Ey Amerika, sen ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin, İsrail haklı değil. Haklı olan buradaki mazlumlardır. Bu mazlumların yanında da hakikaten hakkı ve hakikati savunan ülkelerdir.” diyorlar. İşte 120 ülke Birleşmiş Milletler’de bir duruş ortaya koydu. Aslında 40-41 çekimser ülke de aslen 120 ülkenin yanında sayılır? İnşallah Riyad Zirvesi’nden hemen sonra arkadaşlarımla yine telefon diplomasisine odaklanacağız. BM’de hakkı ve adaleti savunanların sayısını daha da artırmaya yönelik bir çalışma başlatacağız.

Bizim buradaki bütün temennimiz sadece insani yardımların geçiş koridoru değil. Ayrıca İsrail’e yönelik, yaralı Filistinli mazlumların geçişlerini sağlayacak baskıyı artırmak. Amacımız Gazze’den bütün bu insanların tıbbi yardımları verebileceğimiz noktalara geçişini sağlamak. Bunların içinde kanserli hastalardan tutun hafif ve ağır yaralılar bulunuyor. Hepimiz bu koridor açılırsa bu yaralıları ve kanser gibi kronik hastalıkları olan kardeşlerimizi hastanelerimize almaya hazırız. Bunun için de hazırlıklarımızı tamamladık. “Yaralıları ve kronik hastaları verelim” şeklinde bazı pozitif yönde sinyaller geliyor. Eğer hakikaten bunları hastanelerimize alabilirsek insani ve İslami görevimizi de yerine getirmiş oluruz.

SORU: Gazze’de ateşkesin sağlanması ve sürecin kalıcı barış istikametine doğru ilerlemesi konusunda umudunuz var mı? Türkiye’nin bunu sağlamadaki rolü ne olacaktır?

Umutsuz olmak diye bir şey yok. Naturel ki umudumuz var. Umudumuz olduğu için bu çalışmaları yürütüyoruz. Ama şunu da unutmamak gerekir. 2-2,5 buçuk milyon nüfuslu bir Gazze’den söz ediyoruz. Burada şu anda 11 bin’e yakın çocuk, kadın, yaşlı Filistinliler can verdi. Bunun yanında 25-30 bin yaralı var. Şu anda dev şeklinde bütün o binalar yıkılmış, enkaza dönmüş vaziyette. Acaba bu enkazların altında durum nedir? Gelen haberler naturel fecaat. Bütün bunlarla birlikte bu enkazlar nasıl kalkacak, kalkma imkanı var mı? Onlara yönelik de naturel yoğun bir çalışma gerekecek. Bütün bu iş makinaları vesaire, onların çalışması süre alacak. Bunlara yönelik de yaptığımız diplomatik ataklarda bazı pozitif yönde sinyaller alır gibiyiz. Temennim odur ki bunlar hayata geçer. Onun için Riyad Zirvesi’ni oldukca oldukca önemsiyorum. Hepimiz toplumların vicdan pusulasının daima gerçeği gösterdiğine inanıyoruz. Ateşkesi sağlamak öncelikli hedefimizdir. Bunun için atılması gereksinim duyulan tüm adımları atıyor, denenmesi gereksinim duyulan tüm yolları deniyoruz.

İnsanların ölümünü boşlamak, korkudan titreyen çocukları kucaklamak ve onların acılarını bir nebze de olsa hafifletme gayreti bizim için nihai sonuç değil çözümün başlangıç noktası olacaktır. Türkiye olarak tüm uluslararası platformları etkili ve konuya dair işler halde tutmaya çalışıyoruz. Ateşkesi temin etmek için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz. Muhataplarımıza doğrunun, adil ve kalıcı çözümün yol haritasını anlatıyor, bu çözümün hayata geçmesi için uluslararası halkoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Ateşkes sonrası atılacak adımları en ince ayrıntısına kadar planlıyor, ayakları yere basan, sürdürülebilir barışı inşa etmek için formüller geliştiriyoruz.

SORU: Birkaç boyutu var ama genel olarak ABD ve İsrail’in son döneme baktığımızda, özellikle Beyaz Saray’ın “aynı noktada olmadıkları” açıklamasından yola çıkarak, bir Gazze işgali, iki Gazze’den halkın çıkmaması, üç Gazze’de yönetim ve dört iki devletli çözüm konusunda son dönemde Biden ile Netanyahu içerisinde ciddi bir tefrik olduğunu görüyoruz. Bu sizce gerçek bir tefrik mı, yoksa “mış” gibi yapılan bir durum mu? Bir yandan da Netanyahu’nun tasfiyesine gidecek bir süreçten bahsediliyor. Acaba buna katılır mısınız? İki devletli çözüm derken de 1967 sınırlarını kabul ediyor mu ABD? Tüm bunlara rağmen nükleer denizaltıyı neden bölgemize gönderdi ABD?

Naturel olarak bunlara inanmak ihtimaller içinde değil. Geçenlerde, ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken malum Türkiye’ye geldi ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ile bazı görüşmeler yaptı. Görüşmeler esnasında, naturel kendisine bazı tekliflerimiz Dışişleri Bakanımız tarafından yapıldı. O da neydi? Mesela şu anda günde 20-30 tır geçiyor. Naturel insani bir yardım değil. Bunun yükseltilmesi, en az 500 tıra bunun çıkarılması gerekir teklifi yapıldı. Onun da buna pozitif yönde yaklaştığı Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan tarafından bana nakledildi. Temennimiz odur ki eğer hakikaten bu 500 tır hal yoluna girerse bir nebze olsun biraz rahatlama olur gibi. Bundan dolayı burada çare, gıda, özellikle su bütün bunlara ciddi manada ihtiyaç var. Bütün bunların yanında hatırlayın bir ambulans konvoyunu vurdular. Bütün bunların yanında ambulans açığının da giderilmesi lazım. Tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. Yoğun bir şekilde bu ambulans açığını da gidereceğiz. İlaç, gıda vesaire konusunda da bazı ülkelerle iş birliğine de girerek adımlarımızı atacağız.

Amerika’da bir bürokrasi değişikliği konusuna gelecek olursak, O şekilde bir hava var. Sadece orada değil tüm Batı’da, İngiltere’de, Fransa’da var…

Bizim hamasi söylemler, içi boş insani şovlara değil somut adımlara ihtiyacımız var. Diyorlar ki “daha iyi bir yol haritası için çabalıyoruz.” BM kararlarından daha iyi bir yol haritası olur mu? Şayet ateşkes konusunda samimiyseniz BM’nin kararlarının uygulanması konusunda İsrail’e baskı yapın. Bundan dolayı insanlar ölüyor, anneler kundaktaki bebeklerini, çocuklar anne babalarını kaybediyor. Kanayan bu yarayı boşlamak için bir şeyler meydana getirmeye çalışıyoruz. Bu hissiyatı ABD paylaşmaya başlarsa İsrail’i boşlamak daha da sıradan hale gelir.

SORU: Sizlerin de ifade ettiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken hafta başında Ankara’ya geldi. Sadece Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Bu ziyaret boyunca siz memleketiniz Rize’deydiniz. Hatta yanlış bilmiyorsam Blinken’in uçağı Türkiye hava sahasından ayrılırken sizin uçağınız Rize’den Ankara’ya geldi. Blinken’e uygulanan karşılama ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın kendisine yaklaşımı oldukca konuşuldu. Amerika’ya hem simgesel anlamda hem de görüşmelerde diplomasi manasında nasıl mesajlar verildi?

Dışişleri Bakanlığımız diplomasinin gereklerini ve protokol kurallarını oldukca iyi anımsar ve uygular. Bakanlığımız konuğuna, temsil ettiği makama yakışır bir şekilde yaklaşımda bulunmuştur. Tüm dünyada ABD protesto ediliyor neden? Bundan dolayı İsrail’in Gazze’de meydana getirmiş olduğu katliama destek vermek ABD’yi tepkilerin hedefi haline getirdi. Eğer 3 gün içinde İstanbul Yenikapı’ya 1,5 milyon insan geliyor, orada toplanıyorsa bu bir şeyi ifade ediyor. Yani “bizim sesimize kulak verin. Bizim sesimizi dünyaya haykırın.” diyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in en büyük hatası en başta oldu. İsrail’e gittiğin süre, “Ben buraya ABD Dışişleri Bakanı olmanın yanında bir Yahudi olarak geldim.” dersen bunun da bir karşılığı olur. Bunun karşılığı ne? İşte bunun karşılığı da ansızın Yenikapı’ya 1,5 milyon insanın toplanmasıdır. Türkiye’nin değişik yerlerinde birçok bu tür toplulukların bir araya gelmesidir. İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da Beyaz Saray’ın önünde on binler bir araya geldi. Bunlar bir işaret fişeğidir. Hepimiz Türkiye olarak bu konuda ne düşündüğümüzü, çözüm formüllerimizi beraberce paylaşıyoruz. Hepimiz artık bu sorunun ortadan kalkmasını istiyoruz. Diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak, insan odaklı yaklaşımımızın sahada karşılık bulması için çaba harcıyoruz. İnsan hakları ve uluslararası hukuk bu kirli savaşın bir an önce durdurulmasını emrediyor. Kimse kendini uluslararası hukukun dışında bir yere konumlandırmamalı ve böylesi bir pervasızlık sergilendiğinde tamamımız ona karşı tutum takınmalıdır. Maalesef İsrail sözünü ettiğim pervasızlığın odağıdır.

İsrail meselesi çözülmeden de ne bölgemizde ne dünyada tam manasıyla barıştan ve tam anlamıyla uluslararası hukuk düzeninden söz edilemez.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım siz değerli üyelerimizin de söylediğiniz gibi dünyanın her yerinde halk nezdinde İsrail aleyhtarı gösteriler oluyor. Bu gösterilerin neticesinde de siz değerli üyelerimizin de söylediğiniz gibi hem Amerika’nın hem Batılı devletlerin tutumunda değişiklik söz konusu. Günün sonucunda fatura Netanyahu’ya kesilip bugüne kadar yapılan katliamlar örtbas edilir mi? Yoksa bu kadar büyük bir tepkinin oluştuğu bir dönemde iki devletli çözüm konusunda daha ileri bir adım atılabilir mi?

Yani şunu oldukca açık net söylemem lazım. Bu konu üzerinde fazla durmak bana göre çok da fazla isabetli olmayabilir. Ama Netanyahu’nun bugünü yarına göre iyi günleridir. Şu anda İsrail halkının yüzde 60-70’i Netanyahu’nun karşısında içeriyor. Rehinelerle ilgili konuya gelince, Hamas’ın sivilleri rehine olarak tutmak gibi bir derdi yok. Tam aksine, olması gereksinim duyulan İsrail’in elindeki Filistinlilerin bırakılmasıdır. Şimdi tamamımız Türkiye olarak burada araya gireceksek burada İsrail’in yapması gereksinim duyulan şey Filistinlilerin süratle bırakılması ve öteki taraftan da İsraillilerden Hamas’ın elinde olanların hemen bırakılmasıdır. Ama burada iki şey var. Asker var. Sivil var. Aslına bakarsanız Hamas’ın sivilleri bırakmamak gibi bir kararlılığı yok “bırakırız” diyorlar. Naturel orada askerler var. Bu askerlerin içerisinde üst rütbeliler de var. Ama İsrail’in kalkıp da 5 yaşında, 10 yaşında, 15 yaşında çocukları rehine alacak kadar vicdani olmayan tutumu da ortada. Olumlu adımlar atıldığı takdirde tamamımız her türlü riski alır ve bu işin çözümüne katkıda bulunmaya çalışırız. İsrail son bir ayda Batı Şeria’da 2 bin’e yakın kişiyi tutukladı. Ondan önce içinde kadın ve çocukların da bulunduğu hapishanelere atılmış 10 bin civarında insan var. Hamas İlk olarak kadın ve çocuklar olmak üzere Batı Şeria ve Gazze’de İsrail tarafından tutuklanan Filistinlilerin serbest bırakılmasını istiyor.

SORU: Siz de oldukca önemsediğinizi söylediniz malum hafta sonu Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi olacak. O zirvede Türkiye’nin ajandasında neler olacak?

Şu anda bu konuştuklarımızı orada aynen konuşacağız. Ama bu zirvenin zaten ana başlığı İsrail-Filistin arasındaki bu savaş olacak. Konunun tüm detaylarına varıncaya kadar orada konuşmak ve bir an önce insani ateşkesin sağlanmasını teminine yönelik müzakereler yapmak için toplanacağız. “Buraya katılan ülkelerin her biri ne yapabilir?” sorusuna odaklanacağız. Körfez ülkeleri ne yapabilir? Körfez ülkelerinin dışındakiler ne yapabilir? Malezya’sı, Endonezya’sı, Pakistan’ı, Türkiye’si hepimiz ne yapabiliriz bunları orada ayrıntılı olarak konuşacağız. Aslına bakarsanız konuştukça da birçok şey o masanın üstüne dökülecek.

Ben Riyad’daki toplantıyı bu nedenle oldukca önemsiyorum. İslam ülkelerinin Filistin Davası hakkındaki hassasiyeti malum ve hem ateşkesin sağlanması hem kalıcı barış hakkındaki yapabileceğimiz oldukca şey var. Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek halde atmalıyız. Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış adımlar en başta Filistin Davasına zarar verir. Şu sebeple yaşanan katliamlara da tepkimizi gösterecek, barış için hangi alanların açılabileceğini de konuşacağız. Tüm önerilerimizi kardeşlerimizle paylaşacak bir ortak aklın oluşması için çaba göstereceğiz. Orada alınacak kararların sürecin devamı için muazzam olacağını düşünüyorum. İnanıyorum ki bölge ülkelerinin ve İslam dünyasının temsil edildiği bu zirveden çıkacak kararlar, İsrail’in zulmünü boşlamak için büyük bir adım olacaktır. Hepimiz bu bölgenin insanlarıyız, dışarıdan bu bölgeye gelenler gibi fevri ve popülist politikalar ortaya koyamayız. Buradaki her acı bizim canımızı yakıyor.

Buradaki her istikrarsızlık bizleri etkiliyor. Birlik içinde çözüm yolu vardır ve tamamımız Riyad’da o yolları konuşacağız. Bizim önceliğimiz de derdimiz de barış.

SORU: Bildiğiniz gibi ki ana muhalefet partisi CHP’de geçen hafta genel başkan değişimi yaşandı. Bu konudaki düşüncelerinizi yaklaşan yöresel seçimler bağlamında alabilir miyiz?

Hepimiz ne dedik? Bay Bay Kemal dedik. Dediğimiz oldu mu? Oldu. Bunu ilk söylediğimiz süre yapsaydı bu kadar olumsuz olmayacaktı. Ama hal böyle olunca durum oldukca farklıydı. Bunların birbirinden farkı yok. Bunu zaten söyledim. Ne dedim? Al birini vur öbürüne. Biri Demirtaş’a selam gönderiyor. Biri Kavala’ya selam gönderiyor. Aynı halde diğeri de onlara selam veriyor. Şimdi bunlar hala Demirtaş’a selam gönderirsem ben güçlenirim havasındalar. Kavala’ya selam gönderirsem güçlenirim diye düşünüyorlar. Yahu güçlenemezsin. Sen de kaybedeceksin. Öbürü de kaybedecek. Eğer bu parti Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyse Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinde milli olmayan, yerli olmayan kimse barınamaz ve barınamayacaktır. Şimdi 31 Mart bunun kantarı olacak ve bu kantarda İstanbul, Ankara başta olmak üzere inşallah Cumhur İttifakı gereğini yapacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi başına kimi getirirse getirsin değişmez, değişemez.

SORU: Sorum ekonomiyle ilgili olacak. Enflasyonla mücadeleye hız kesmeden devam ettiğinizi yakından takip ediyoruz. Asgari ücretle emeklilere yapılacak zamla ilgili bir açıklamanız olur mu?

Küresel gündemi de meşgul eden enflasyon sorunu ile mücadelede kararlıyız.

Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte sileceğiz. Hepimiz hep çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz dedik ve hamdolsun sözümüzü tuttuk. Asgari ücrete cumhuriyet tarihinde yapılmamış oranda zam yaptık. Emeklilerimizin maaşlarını artırdık ve onları daha da rahatlatacak çözümleri geliştirdik ve oldukca yakında uygulayacağız. Bildiğiniz gibi ki emeklilerimizi kısa vadede rahatlatacak 5 bin liralık ikramiye ödemelerini de bu ay içerisinde yapmayı planladık. Aldığımız tedbirlerle yapacağımız ödemelerle emekli ve çalışanlarımızın yanında durduk, bundan hemen sonra da durmaya devam edeceğiz. Asgari ücret konusunun kendi takvimi var bildiğiniz gibi ki. İşçilerimizi ara zamla rahatlatmıştık, şimdi de işçi ve işveren kesimini bir araya getirip en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum.

SORU: Hepimiz Özbekistan’dayken bizim devletimizde de bir tartışma yürüyor Sayın Cumhurbaşkanım. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üzerinden. Eminim siz de takip etmişsinizdir. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay’la ilgili verdiği ihlal kararına karşın Yargıtay 3. Dairesi’nin aldığı karar, ilk kere iki yüksek mahkemeyi karşı karşıya bu denli sert bir şekilde getirdi. Yargıtay Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasını ve Anayasa Mahkemesinin üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu. Bu karar ve yüksek mahkemeler arasındaki bu gerilimle ilgili görüşünüzü merak ediyoruz. Bir de minik hatırlatma yapmak istiyorum. Küçük bir ihtimal tam takip edememişsinizdir. Farklı yorumlar da geldi. Şöyle diyenler oldu. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın açık hükmünün yanı sıra ceza kanunları ve yargı kararlarını göz ardı ediyor, Anayasa Mahkemesi yargısal aktivizm içinde diyenler oldu. MHP’den açıklamalar geldi. Anayasa Mahkemesi yasama organının yerine geçemez ve ceza politikasını belirlemede kanun koyuculuğu Meclis takdirindedir şeklinde açıklamaları oldu. Muhalefet de bu bir darbe girişimidir gibi sözler etti. Sizin görüşünüzü merak ediyoruz.

Her şeyden önce Yargıtay’ın bir yüksek mahkeme olduğunu herhalde kimse inkar edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir. Şu an itibarıyla Yargıtay’ın aldığı karar hiçbir kenara atılamaz, itilemez. Anayasa Mahkemesinin kararına karşı Yargıtay da şu anda demiştir ki “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle ilgili bir yaptırımı ben de dilek ediyorum.” Bu talebinin gereğini bekliyor ve bu talebine karşı bunun gereğini yerine getirecek olan merci neresiyse o merciden bu talebini istiyor. Bu parlamentoysa parlamentodan istiyor. Şimdi Can Atalay’ı alın koyun bir kenara. Bundan önce tekrar benzer şeyler maalesef oldu. Parlamentomuz da bu konularda ağır hareket ediyor. Yani birçok terörist parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği için kaçtılar, yurt dışına çıktılar. Bunların bu kadar ağır ele alınmaması gerekiyor. Çok seri kararla bu işlerin bitirilmesi lazım. Seri olarak bu adımlar atılmayınca sonrasında bakıyorsunuz birisi Amerika’da, birisi Almanya’da, birisi Fransa’da meydana çıkıyor. Ondan sonra da oralardan Türkiye’yi tehdit ediyorlar. Benim ülkem yurt dışına kaçmış sapıkların tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı, kalamaz. Anayasa Mahkemesi de bu konuyla ilgili olarak Yargıtay’ın attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır. Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Bizim birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Buralarda kalkıp da birilerine şirin görünmenin anlamı yok. Son olarak şunu da vurgulamak isterim ki, Anayasa yapma yetkisi Yüce Meclisimizindir ve bu yetkisini devredemez. Kimse de milletin iradesi ile oluşmuş meclisin bu mutlak yetkisine el uzatamaz.

Yorum yapın