Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasında bir ip üzerinde yürüyor ve her iki ülke ile olan ilişkilerini zedelememeye çalışıyor.
Peki bu noktaya nasıl geldik ve bu, Ankara için geçerli bir uzun vadeli strateji mi?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline iki haftadan kısa bir süre kala, geçen yıl 10 Mart’ta Türkiye, ülkeler arasında arabuluculuk rolü oynamak için sahneye çıktı, ancak Antalya’da dışişleri bakanları düzeyinde yapılan görüşmeler katılımcıları eli boş bıraktı.
İlerleyen günlerde, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından o dönemde “önemli” olarak övülen İstanbul’da yapılan görüşmeler de dahil olmak üzere birkaç girişimde daha bulunuldu.
Çok az meyve veren barış görüşmeleri, 17 Mayıs’ta Kiev’in müzakere sürecinden çekilmesiyle durdu.
Geçen Temmuz ayında Rusya’nın BM ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Karadeniz’den tahıl ihracatına ilişkin bir girişim üzerinde anlaşmaya varmasıyla bir umut ışığı yandı. Anlaşma 18 Mart’ta sona erecek, ancak her iki taraftan da resmi bir itiraz gelmediği sürece tahıl ihracatı anlaşması devam edecek.
Dr Ali BilgiçLoughborough Üniversitesi’nde doçent olan , Türkiye’nin her iki tarafla uzun süredir devam eden iyi ilişkileri göz önüne alındığında, Ukrayna savaşında benzersiz bir konuma sahip olduğunu söylüyor.
“Rusya, Ukrayna ile de ticari ilişkileri olan Türkiye’nin önemli bir ekonomik ortağı olmuştur. Türkiye, savaştan önce de Ukrayna’da önemli bir yumuşak güçtü” dedi.
Rusya ile gelişen ticari ilişkiler
Savaş sürecinde iki tarafı uzlaştırmaya çalışan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile enerji alanındaki mevcut işbirliğini genişletti.
Liderler aynı zamanda Türkiye’yi Avrupa’ya gaz ihraç etmek için bir “gaz merkezi” haline getirmekten de söz ettiler; Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise Türkiye’yi gelecekteki olası bir doğal gaz boru hattı için bir geçiş ülkesi olarak görebileceğini söyledi.
Bağlar yakınlaştıkça, Türkiye’deki muhalefet arasındaki endişe arttı. Türk basınında defalarca sorulan sorular: Bu dostluk Rusya’nın Türkiye seçimlerini Erdoğan lehine manipüle etmesine yol açar mı?
Profesör Bilgiç, “Türkiye’nin Moskova ile ticari ilişkileri, ABD ve AB’nin Rusya’ya uyguladığı bir dizi yaptırımın zemininde zaten zirvedeydi” diyor.
Göre Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)2022’de Rusya’dan yapılan ithalat bir önceki yılki 28,96 milyar dolardan (27,28 milyar avro) artarak 58,85 milyar dolara (55,44 milyar avro) yükseldiğinde Türkiye ticaret hacmini ikiye katladı.
Dr Bilgiç, Ankara ve Moskova’nın da 2015’ten bu yana Suriye’de sık sık işbirliği yaptığını söyledi.
“Söylemeye gerek yok, Türkiye’nin Batı ile derin siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri var. Türkiye gibi bir devlet bulmak oldukça zor ve Ankara bu eşsiz konumunu oldukça etkili bir şekilde kullanıyor.”
Erdoğan ve ‘sevgili dostu’ Putin mali anlaşmalarda el sıkışırken, Ankara siyasi arenada Kiev’i desteklemeye devam etti ve çok ihtiyaç duyulan insani yardımı ilk sağlayanlardan biri oldu.
Türk savunma firması Baykar Tech, Ukrayna’ya insansız hava aracı satıp bağışladı ve ülkedeki üretim tesisinin inşaatını iki yıl içinde tamamlamayı planlıyor.
Türkiye ayrıca Montrö Sözleşmesi’nin verdiği yetkiyle Karadeniz’e çıkan boğazları kapatarak tırmanışın önüne geçmeye çalıştı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Mart 2022’de “Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden gelsin ya da gelmesin savaş gemilerinin İstanbul ve Çanakkale boğazlarına girişi engellenecek” dedi.
Dr Bilgiç’e göre üç ülke birbirine bağımlı:
Dr Bilgiç, “Rusya’nın Türkiye’ye ihtiyacı var çünkü Türkiye aracılığıyla Moskova, Türkiye ile ekonomik ilişkilerini sürdürürken uluslararası izolasyonunu da kırıyor.”
“Ukrayna’nın askeri olarak Türkiye’ye ihtiyacı var. Ama Türkiye’nin de hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya ihtiyacı var. Rusya söz konusu olduğunda, Türk ihracatı uluslararası yaptırımların yarattığı boşluğu bir ölçüde doldurdu ve ülke ekonomisi önemli ölçüde gerilediğinden bu Ankara’nın işine geliyor. son bir kaç yıl içinde”.
“Ukrayna örneğinde Türkiye, Ukrayna’nın avantajını Karadeniz bölgesinde Rus askeri yığınağının önünde bir engel olarak görüyor” diye ekliyor.
Peki ya Batı?
Türkiye, AB ve ABD’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmayarak duruşunu korumuş, bir adım daha ileri giderek İsveç ve Finlandiya’dan teklifler alarak NATO’nun olası genişlemesini de engellemiştir.
Buna rağmen Batı, Türkiye’ye tamamen sırtını dönmedi çünkü Dr. Bilgiç’e göre “onun da Türkiye’ye ihtiyacı var”.
“Savaşın başından beri Çin, çatışmada arabulucu rolü üstlenmeye çalışıyor ve Pekin’in çabaları son dönemde yoğunlaştı. Özellikle Washington için, Çin ile artan gerilim göz önüne alındığında bu rol kabul edilemez. Bir NATO devleti olarak Türkiye tercih edilen bir seçenektir” diye savunuyor.
Öte yandan, Erdoğan’ın ilişkilerin sınırlarını zorlama konusundaki istekliliği tamamen sonuçsuz kalmadı.
Dr Bilgiç, asıl kaybın ekonomik olduğunu, ancak Batı’da İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik girişimlerini engellemeye devam etmesi nedeniyle itibar zedelenmesinin de olduğunu söylüyor.
Bilgiç, bu noktada Batılı sermayelerin Türkiye’nin Batı için siyasi, stratejik, askeri veya ekonomik değerini sorgulamadığını söylüyor, ancak Türkiye’nin NATO’daki konumunu da sorgulamaya başlayan sesler var.
Türkiye için hala ne var?
Dr Bilgiç’e göre Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Batı arasında devam eden diplomatik dengeleme hareketiyle iki ana puan kazandı.
Birincisi, Türkiye’nin on yıl boyunca savunma sanayisine büyük yatırımlar yaptıktan sonra “savunma ihracatçısı olarak adını haritaya koyduğunu” ve Ukrayna savaşının dünyanın geri kalanına Türk silahlarının çok etkili olabileceğini gösterdiğini söylüyor.
“İkincisi,” diyor Bilgiç, “Ankara, Küresel Güney ülkelerine Türkiye’nin Batı’yı takip etmesi gerekmediğini ve bağımsız bir dış politikaya sahip olabileceğini göstermeyi başardı” diyor.
Peki Türkiye bu ipin üzerinde ne kadar düşmeden yürüyebilir? Bu en büyük soru olmaya devam ediyor.
Dr. Bilgiç, “Türkiye için temel risk, mücadele yoğunlaşırsa ve Rusya kazanımlar elde etmeye başlarsa, Türkiye’nin Batı başkentlerindeki dengeleyici hareketine karşı sabrının tükenebileceğidir” diyor.
Ankara uluslararası yaptırımlara katılma konusunda baskı hissedebilir. Bu, Ankara’nın savaştaki konumunu önemli ölçüde bozabilir”.