Amerikan Siyasetinin Kurumsal Devralınması Iyi mi Başladı?
Amerikan siyasetinin şirketlerin eline geçmesi, muhtemelen adını asla duymadığınız bir adam ve bir notla başladı.
1971’de ABD Tecim Odası, ondan sonra Yüksek Mahkeme yargıcı olacak olan bir şirket avukatı olan Lewis Powell’dan ülkenin durumu hakkında bir not taslağı hazırlamasını istedi.
Powell’ın notu, Amerikan ekonomik sisteminin tüketici, emek ve çevre gruplarının “geniş saldırısı altında” bulunduğunu savundu.
Gerçekte, bu gruplar İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda ortaya çıkan zımni toplumsal sözleşmeyi dayatmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Şirketlerin bir tek hissedarlarına değil, tüm paydaşlarına (işçiler, tüketiciler ve çevre) karşı duyarlı olmasını sağlamak istediler.
Sadece Powell ve Chamber bunu değişik görmüş oldu. Powell notunda işletmeleri siyasal savaşım için harekete geçmeye çağırdı ve başarı için tehlikeli sonuç bileşenlerin ortak örgütlenme ve finansman bulunduğunu altını çizdi.
Oda notu önde gelen CEO’lara, büyük işletmelere ve tecim birliklerine dağıttı – onları Büyük İşletmelerin Yaldızlı Çağ’dan beri görülmemiş şekillerde Amerikan siyasetine hükmedebileceğine ikna etmeyi umuyordu.
İşe yaradı.
Oda’nın bir ticari haçlı seferi çağrısı, neredeyse bir gecede yeni bir kurumsal-siyasi endüstriyi doğurdu. On binlerce şirket lobicisi ve siyasal gizmen, ülke genelinde Washington’a ve eyalet başkentlerine akın etti.
Bilmeliyim – bunun bulunduğunu kendi gözlerimle gördüm.
1976’da Federal Tecim Komisyonunda çalıştım. Jimmy Carter, senelerdir tüketicileri kandıran yada onlara zarar veren büyük şirketlerle savaşmak için tüketici savunucuları atamıştı.
Gene de FTC’de başlattığımız neredeyse her şey, Kurultay’den beklenmedik bir halde şiddetli siyasal direnişle karşılandı. Bir noktada, ufaklıklara yönelik reklamları incelemeye başladığımızda, Kurultay ajansa fon sağlamayı tamamen durdurdu ve ajansı haftalarca kapattı.
Şaşkına dönmüştüm. Ne olmuştu?
Üç kelimeyle, The Powell Memo.
Lobiciler ve onların Kurultay’deki müttefikleri ve sonunda Reagan yönetimi, FTC şeklinde kurumları etkisiz hale getirmek ve onlara kurumsal fena davranışları göz ardı edecek yetkililer atamak için çalıştı.
Tesirleri, FTC’nin – öteki şeylerin yanı sıra – devasa şirketlerin güçlerini daha da fazla birleştirmelerine ve yoğunlaştırmalarına olanak tanıyan antitröst yasalarını ciddi şekilde uygulamayı bırakmasına yol açtı.
Washington, uykulu bir hükümet nahiyesinden zarif ofis binaları, şık restoranlar ve beş yıldızlı otellerle dolu, kurumsal ABD’nın ışıltılı bir merkezine dönüştürüldü.
Ayrıca Yargıç Lewis Powell, mahkemeyi siyasette kurumsal güç üstündeki kısıtlamaları ortadan kaldırmak için kullandı. 1970’ler ve 80’lerdeki görüşleri, şirketlerin siyasal kampanyalara mali katkılar şeklinde ifade özgürlüğü haklarını talep etmelerinin temelini attı.
Başka bir deyişle – Lewis Powell olmasaydı, muhtemelen Citizens United olmazdı – şirketlerin “ifade özgürlüğünün” ihlali olarak kurumsal kampanya harcamalarına sınırlamalar getiren dava.
Bu eylemler siyasal sistemimizi dönüştürdü. Kurumsal para, avukat takımlarını destek sunar ve çoğu zaman yollarına çıkmaya cesaret eden herhangi bir eyalet yada federal avukatı geride bırakır. Lobicilik 3,7 milyar dolarlık bir sanayi haline geldi.
Firmalar, seçim yıllarında işçi sendikalarını ve kamu çıkar gruplarını tertipli olarak geride bırakır. Ve Washington’daki pek oldukca politikacı, seçmenlerini değil, şirketlerin çıkarlarını temsil ediyor. Netice olarak, kurumlar vergileri düşürüldü, yasal boşluklar genişletildi ve düzenlemeler tasfiye edildi.
Kurumsal konsolidasyon bununla beraber şirketlere benzeri görülmemiş bir pazar gücü vererek bebek mamasından benzine kadar her şeyin fiyatlarını artırmalarına olanak sağlamış oldu. Kârları stratosfere sıçradı – 70 senenin en yüksek seviyesi.
Sadece Powell Memo’nun başarısına karşın, Big Business hemen hemen kazanmadı. Halk karşı koymaya başlıyor.
Birincisi, antitröst geri dönüş yapıyor. Hem Federal Tecim Komisyonu’nda hem de Hakkaniyet Bakanlığı’nda kurumsal gücü ele geçirmek için yeni bir isteklilik görüyoruz.
İkincisi, çalışan insanoğlu ayakta. Ülke genelinde işçiler, dünyanın en büyük şirketlerinden bazıları da dahil olmak suretiyle, on senelerdir gördüğümüzden daha süratli bir halde sendikalaşıyorlar. ve kazanıyorlar.
Üçüncüsü, kampanya finansmanı reformu oldukca yakında. Milyonlarca Amerikalı, siyasette kurumsal parayı sınırlamaya niyetli ve politikacılar da dinlemeye başlıyor.
Hepsi bana, sandıkta, işyerinde ve Washington’da kurumsal gücü ele geçirmek için on senelerdir elimizdeki en iyi fırsatın şimdi bulunduğunu söylüyor.
Hadi bitirelim.
(Kaynak: youtube.com)