Daha geçen hafta yine oldu. Öğle yemeğinde özgürlükçü olduğumdan bahsetmiştim ve öğle yemeği arkadaşlarımdan biri homurdandı ve “Ne ikiyüzlü. Bahse girerim bugün buraya halka açık bir yoldan geldiniz, değil mi?
Bazı nedenlerden dolayı, pek çok insan bunun klasik liberalizme karşı yıkıcı bir argüman olduğunu düşünüyor, çünkü onların görüşüne göre hepimiz sadece “serbest sürüş(bu durumda kelimenin tam anlamıyla) kendi gelirimizin hiçbirini vergi olarak katkıda bulunmadan başkaları tarafından ödenen şeylerden yararlanarak.
Hepimiz karşılaştığımızdan beri bu (aptalca) argüman her zaman, her zamanki sorumu sordum. Mümkün olan en az kelimeye indirmeye çalıştım, çünkü bu şekilde daha fazla etkisi var. Sorum şu: “Köle, efendisinin verdiği yemeği yerse, bu kölenin köleliğe razı olduğu anlamına mı gelir?”
Hayır. İlginçtir, birçok köle sahipleri, eğer kaçarlarsa kölelerini gerçekten “nankör” olarak görüyorlardı.. Ne de olsa, mal sahipleri pahalı olan yiyecek, barınak ve giyecek sağlamıştı! Açıkçası, sahipleri kendilerine söylüyorlardı Afrikalıların anavatanlarında özgür insanlar olmaktansa Amerika’da köle olarak daha iyi oldukları anlamına gelen “olumlu iyilik” hakkında efsanevi bir hikaye. Ama mesele şu ki gıda ve gıdaya erişim, bir kontrol mekanizmasıydı zorlayıcı kölelik sisteminde.
Açık olmak gerekirse vatandaşlık kölelik değildir. Ben sadece, bir sistem içinde kapana kısılmışsa, o zaman sistem içinde hayatta kalmak için yapması gerekeni yapmanın, sistemi onaylamak olmadığına işaret ediyordum. Kölelik bir reductio ad absurdumbu yanıtta bir benzetme değil.
Yine de etkili bir retorik yanıttır, çünkü eleştirmen iki cephede savunma yapmak zorundadır: (1) karayolu hizmetlerinin devlet tarafından tekel olarak sağlanması ve (2) yolların kullanıcı ücretlerinden ziyade vergi gelirlerinden zorlayıcı bir şekilde finanse edilmesi. Aslında, “yollar” liberteryenlerin yanılabilme nedenlerinin tek başına etkisiz bir örneğidir, çünkü yollar aslında her şeyden önce kamu malı değildir.
Otoyol sisteminin nasıl devlet tekeli haline geldiğinin anlatımı oldukça ilginçtir. Jim Bennett tarafından yakın tarihli Independent Institute kitabı Highway Heist’te anlatılmıştır.. İlginç bir şekilde, Amerika’nın devlet yollarına olan saplantısı, belki de “Amerikan Sistemi” altyapı oluşturmadiğer ulusların kültürel çerçevesinin bir özelliği değildir, hatta Kuzey Avrupa’nın “sosyalist” ulusları. ABD’de işbirlikçi, gönüllü yol yapımı ve bakımı bir seçenek değildir, bu nedenle “kamuya açık” yolları kullanmam, ulaşım altyapısının tekel sağlanmasını onayladığım anlamına gelmez.
Bu da beni daha büyük bir noktaya ve klasik liberaller ile kolektivistler arasındaki anlaşmazlığın asıl özüne getiriyor. Zorlama tehdidi, hatta şiddet her zaman bir sorun değildir. Tutmaya zorlanabileceğim bir söz verebilmek aslında bir fayda, bir özgürlük unsuru. Dolayısıyla, sözleşmeleri uygulamak için bazı araçlara sahip olmak, bu, dışarıdan bakan biri için zorlama gibi görünse bile, kamu/özel sektör ayrımını aşan bir şeydir. asıl sorun burada savunduğum gibidevletin, sözleşmelerin uygulanmasından yolların inşasına kadar uzanan bu tür hizmetleri sağlamak için münhasır yetkileri kontrol etmekte ısrar etmesidir. John Hasnas, 1995’te University of Wisconsin Law Review’da argümanı daha uzun ve çok daha iyi bir biçimde ortaya koyuyor..
Tüm bunların gerçekte vardığı şey, gerçek rıza sorunu ve bir çıkış seçeneğinin varlığıdır. Bir “seçimin” gönüllü olması için, asgari düzeyde kabul edilebilir bir alternatif olmalıdır. Alternatif yoksa, seçim gönüllü değildir ve bu nedenle gözlemci, devletin karayolunu kullanma “teklifini” kabul etmenin bir onay olduğu sonucuna varamaz.
Birinin tüm eşyalarımı çaldığını ve daha sonra bu eşyaların bir kısmını bana geri vermeyi teklif ettiğini varsayalım. Minnettar olmalı mıyım? Kesinlikle değil. Ancak alternatifi daha da kötü olduğu için teklifi kabul edebilirim. İsteğiniz dışında kaynakların sizden alınması ve ardından bu kaynakların bir kısmının tekel yol sistemi şeklinde iade edilmesini kabul etmeniz sizi bedava bir sürücü yapmaz.