Yarışma ayrıca müzikal tuhaflıklarla dolu. Yıllar geçtikçe, dans divalarının rock gruplarıyla kafa kafaya gittiği ve rap performanslarının baladerlerle omuz omuza olduğu çok türlü bir smorgasbord’a dönüştü. Geçen yılın liderlik tablosu Ukrayna’nın Kalush Orkestrası tarafından yönetildi; kazanan şarkıları Stefania, hip-hop ve geleneksel halk müziğini bulaşıcı pop kancalarıyla harmanladı. Kazanan ülkenin bir sonraki yılki yarışmaya ev sahipliği yapması adettendir, ancak Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle 2022’de ikinci olan Birleşik Krallık kazananlar adına ev sahipliği yapıyor.
Eurovision, 1974 yarışmasını Waterloo ile kazanan İsveçli pop efsanesi Abba ve 1988’de Ne partez pas sans moi ile İsviçre adına zafer kazanan Kanadalı süperstar Celine Dion’un uluslararası kariyerlerinin başlatılmasına yardımcı olmayı içeren zengin bir tarihe sahiptir. Grease’in onu çağı belirleyen bir simge haline getirmesinden dört yıl önce Olivia Newton-John, 1974 etkinliğinde İngiltere’yi temsil etti ve Long Live Love ile Abba’nın ardından dördüncü oldu. Ancak, bu etkileyici arka plana ve yarışmanın nostalji düşkünlüğüne rağmen – bu yılın özel konukları arasında 1993’te İngiltere için yarışan Liverpool doğumlu şarkıcı Sonia da var – Eurovision, tarihinin gölgesinde kalan bir kurum değil: aslında, şimdi her zamankinden daha alakalı. Göre EBUGeçen yıl İtalya’nın Torino kentinde düzenlenen yarışma, izlenme oranının ölçüldüğü 34 pazarda 161 milyon kişi tarafından izlendi. Bu, yıllık bazda yedi milyonluk bir artışı temsil ediyordu.
Kalıcı başarısının sırrı
Daha da etkileyici bir şekilde, Eurovision artık özellikle canlı TV yayınlarına diğerlerinden daha az bağlı bir demografik olan Gen Z izleyicileri arasında popüler. EBU tarafından ölçülen 34 pazarda, geçen yılki büyük final, 15 ila 24 yaş arasındaki toplam TV izleyicisinin %56’sını çekti; bu, ortalamanın dört katı bir oran. Bu nedenle, gençlik odaklı sosyal medya uygulaması TikTok’un üst üste ikinci yıldır “Resmi Eğlence Ortağı” olarak Eurovision ile iş birliği yapması şaşırtıcı değil. Eurovision temalı haftalık bir podcast olan The Euro Trip’in sunucusu ve yapımcısı Rob Lilley, yarışmanın hızlı formatının onu inanılmaz derecede “Z Kuşağı dostu” yaptığını söylüyor. Hiçbir şarkının üç dakikayı aşmasına izin verilmez ve katılımcıları izleyicilere tanıtan “kartpostalların” – veya VT’lerin – her biri sadece 40 saniye sürer.