• Pts. Eki 27th, 2025

İmamoğlu cezaevinde SÖZCÜ’nün sorularını yanıtladı: Hamurumda ihanet yoktur – Güney Öztürk

ByAsuman Guclu

Eki 27, 2025
İmamoğlu cezaevinde SÖZCÜ’nün sorularını yanıtladı: Hamurumda ihanet yoktur – Güney Öztürk

8 ay geçti.

19 Mart sabahı, şafak vaktinde kapısı çalındığında, “Dimdik ayakta duracağım” diyerek çıkan o ses…

Sekiz ay sonra, o ses halkın kalbinde artık çok daha gür, çok daha derin yankılanıyor.

Ekrem İmamoğlu’nun o sabah söylediği söz, aslında bir dönemin aynasıydı. Korkunun değil, cesaretin yankısıydı.

Şimdi Silivri’de, demir kapılar ardında, “Rubikon’u geçtim, dönüşü olmayan yoldayım” diyen bir lider var. Ne diplomalarla ne iddianamelerle tanımlanabilen ama milyonların vicdanında yer eden bir siyasetçinin sesi bu… Her cümlesinde hem isyan hem umut var hem mahkeme tutanaklarının soğukluğu hem meydanların sıcaklığı.

Bu röportaj, bir tutuklunun değil, Türkiye’nin geleceğine inanan bir insanın kalbinden geliyor.

“Yiğidim Aslanım” türküsü söylendiğinde hücresinde o sesi duyan, beş yaşındaki çocuklardan gelen mektuplarla sabrını diri tutan, “Milletin iradesini gasp ettirmem” diyen bir Ekrem İmamoğlu portresi bu.

Belki bugün duvarların ardında; ama o duvarların ötesinde şekillenen bir Türkiye var artık.

Ve o Türkiye, bir gün yeniden sandığa gidildiğinde, bu satırlarda yazılanları bir hatıra değil, bir başlangıç olarak hatırlayacak.

Evinize ilk polis geldiğinde ne yaşadınız, kafanızdan neler geçti ve duruşmalara gelmeden önce ne yapıyorsunuz?

Sahur vaktinde başlayan bu süreç, diploma iptali gecesinin sabahında savcılık eliyle harekete geçirilmişti. Sahurdan sonra uykuya daha yeni dalacakken yardımcımız kapıda polislerin olduğunu söyledi. Eşimle birlikte kalktık, hazırlandık, kapıyı açtığımızda karanlıkta saat 06.00 sularında polislerle karşılaştık. Hukuksuzca, sınır ve kural tanımadan başlatılmış bir operasyondu. Eşime beni kayda almasını söyleyerek şunları söyledim: “Üzülerek söylüyorum, milletimizin iradesini gasp etmeye çalışan bir avuç akıl, sevgili polislerimizi kötülüğe alet ederek 16 milyon İstanbullunun kapısına yüzlerce polis yığmıştır. Büyük bir zorbalıkla karşı karşıyayız ama yılmayacağız. Ben kendimi milletime emanet ediyorum. Dimdik ayakta duracağımı herkes bilsin. Onun bu süreci aparat gibi kullanan aklıyla mücadele etmeye devam edeceğim” dedim.

Evimden çıkarken gördüğüm manzara utanç vericiydi. “Çok ayıp, bu nedir Allah aşkına, polisler yol boyu dizilmiş, büyük bir operasyon yapar görüntüsüyle bütün dünyaya kepaze olduğumuz bir ortam yaratıyoruz” dediğimi hatırlıyorum. Yollar kapatılmıştı, Vatan Caddesi bomboştu. O sırada ülke karışmış, siyasi partilerden, genel başkanlardan ve dünyadan tepkiler geliyordu. Borsa çalışamaz hale gelmiş, döviz durdurulamıyor, rezervler yakılıyordu. Bu kumpası düzenleyenlere göre milletin nasıl bir ekonomik zorluk yaşadığı kimsenin umurunda değildi.

Vatan Emniyet’te, kapasitesinin çok üstünde bir nezarethanede tutulduk. Duvarları çürümüş, yerleri dökülmüş, rutubet ve pislik içindeydi. Kadınlar ve erkekler aynı koridordaydı.  İnsanlık onuruna yakışmayan bu tablo, milletin iradesine karşı açık bir saldırıydı. O an aklımdan geçen tek şey, bu zorbalığa boyun eğmemekti. Çünkü bu sadece bir gözaltı değil, milletin iradesine vurulmuş bir darbeydi.

Karanlıkta gözaltına alınmış bizler, 5 gün boyunca pislik içinde, havasız ortamda, psikolojik ve fiziksel işkence, yargı tacizi ile şekillenmiş baskı ortamında kaldık. Yapılanlar insanlık adına utanç vericiydi. Hukuk değil yargı eliyle vahşi bir siyasi güç gösterisiydi. Türkiye’ye, milli iradeye ve Türk milletine gözdağı verilmek isteniyordu. Her türlü adil yargılama ilkesi ihlal edildi ve yasak sorgu usüllerine tabi tutulduk.

Bütün bunları yaşayınca aklımda sadece bir duygu canlanıyor: “Dik dur Ekrem, sen boynunu eğme ki millete de boyun eğdiremesinler.”

Duruşmalara titizlikle hazırlanıyorum. Her konunun kendine özel hazırlığını uzun bir vakit diliminde yapıyorum. Malum, bilgisayar ve internet yok. Bolca rapor, evrak ve bazı konulardaki dokümanları bir araya getirerek savunmamı toparlayarak avukatlarımla müzakere ediyor ve hazır hale geliyorum. Cezaevindeki tecrit koşulları, bunca soruşturma ve dava saldırıları altında devam eden hukuksuz tutuklu yargılama sürecinde kısıtlı hukuki buluşma ve ortamlarla bir de açılmış absürd davalara hazırlanmış oluyorum.

19 yaşındaki Ekrem’e açılan diploma davası, Ahmak davası, Çirkin davası gibi birçok davanın savunmalarına hücremde son halini vererek bekliyorum. Sürekli göçebe şekilde kurulan yargının utanç verici uygulamalarıyla yine Silivri Cezaevi içindeki mahkeme salonuna Jandarma eşliğinde geliyorum. Ve savunma değil, bu iddianameleri yazanları ve yazdıranları milletimizin huzurunda yargılamaya başlıyorum.

 Milletine sırt çeviren, ülkenin bütün umudunu ve enerjisini sömüren, yorgun hale gelmiş bir iktidarın elveda diyememe halini yaşıyoruz.

Hepimiz bu davalarla sergilenenin bir tiyatro olduğunu biliyoruz! Bu kumpası başımıza örenler de biliyor, 86 milyon insanımız da biliyor. Herkes biliyor ki benim diplomam Cumhurbaşkanlığı adaylığım için gereklidir ve diplomamın elimden alınmasının sebebi budur. Diplomamın alınmasının, ailemizin uğradığı zulmün ve tüm Türkiye’ye söylemeye çalıştıkları yalanların hiçbir önemi yok.

Ben gerekirse kendimden vazgeçerim. Yeter ki bu tiyatrolar, milletin hakkının korunmasına vesile olsun. Cesaretleri varsa, kendilerine güveniyorlarsa ve en önemlisi kul hakkı ve milletin emanetine sahip çıkabilecek yürekleri varsa, CHP ya da AK Parti fark etmeksizin siyasetin içinde kim varsa mal varlığının geçmişten bugüne hesabını versin. Ben 35 yıllık diplomamın hesabını verdiğim gibi 35 yıllık varlığımın ve iş hayatımın da hesabını vermeye hazırım. Ak koyun, kara koyun ortaya çıksın! Kim rüşvete, irtikâba, kamu gücünü ve nüfuzunu kullanarak mal mülk sahibi olmaya yeltendiyse milletin gözü önünde yargılansın!

Biz geçmiş dönemlere göre tam 15 kat fazla hesap verdik. Hiç denetlenmemiş iştiraklerimiz tamamen denetlendi. 1600’e yakın teftiş, soruşturma ve denetim yaşadık. Alnımız ak, hiçbir kamu malına, beytülmâle dokunmadık, dokundurtmadık.

Bu temizliği, millete karşı bu görevi yapabilecek iradeleri varsa bir günde meclisten yasayı geçirelim ve milleti huzura kavuşturalım. Meclis kursun komisyonu hep birlikte yargılayalım ve yargılanalım! Bu tiyatrolardan, kumpaslardan, milletin vicdanına dokunan bu musibetten de bir hayır çıkartalım. Yapılacak şey çok basittir. Versinler talimatı, MASAK ve BDDK tüm siyasetçilerin 3. derece akrabalarının dahi mal varlığına ve hesap hareketlerine kadar her şeyi incelesin.

Röntgeni çekelim, hasta hale getirilen bu siyaseti iyileştirelim! Devletin en tepesinden kabine üyelerine kadar, AK Parti’den CHP’ye bütün siyasiler milletin eleğinden geçsin! Yolsuzlukla, sahtecilikle, nüfuz ticaretiyle, rüşvet ve irtikapla mücadele ettiklerini iddia ediyorlarsa eğer, biz hazırız! Cesaretleri varsa gelsinler hep birlikte siyasetin kapısının önünü süpürelim!

Geçtiğimiz günlerde hakkınızda yöneltilen suçlamalara casusluk da eklendi. Bu suçlamalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Kendini her şeyin sahibi zanneden, insanların haysiyetine, onuruna, ahlakına ve vatan sevgisine dil uzatma ve kumpas kurma cüreti gösteren bu iktidar had bilmezliğin sınırlarını zorluyor.

Beni yolsuzlukla, terörle suçladılar olmadı. Milleti ikna edemediler. İddianamelerini dolduramadılar. Bizi hapse koyduklarıyla kaldılar. Artık onlara insanları kandırabilecekleri yeni bir suç üretmek kaldı.

Kurdukları bütün kumpaslar nafile çabadır. İstedikleri suçu isnat etsinler, milletim beni çok iyi tanıyor.

Benim adım Ekrem İmamoğlu! Trabzon, Akçaabat, Cevizli Köyü’nde doğmuş, havasını solumuş, suyunu içmiş Ekrem İmamoğlu.Bizi İstanbulluların verisini sattığımızı iddia edecek kadar ahlaksızca iftiralara başvuruyorlar. Benim hamurumda devlete ve millete ihanet yoktur, olamaz. Karadeniz’in evlatları yeri geldiğinde fırtına olmasını çok iyi bilir! Akıllarını başlarına alsınlar ne beni ne de milletimizi daha fazla kızdırmasınlar.

Cumhurbaşkanının kimlik numarasına kadar, devletin ve milletin bütün verilerini çaldıran onlar, devlet kurumlarının en hassas bilgilerinin başka ülkelerin eline geçmesini engelleyemeyen onlar, fakat belediyenin verileriyle casusluk yapan biz, öyle mi? Milletin zekasıyla, bizim ahlakımızla ve vatan sevgimizle alay etmeyin. Kendinize gelin, haddinizi bilin!

Bir zamanlar ortakları ile ülkenin şerefli ve namuslu siyasetçilerini, bürokratlarını, akademisyen ve gazetecilerini casuslukla itham edenler akıllarını başına alsın. O dönemlerde casuslukla suçladıkları bu insanların hepsi şu anda dışarıda, şerefi ve namusuyla yaşıyor. Fakat nice zulmü birlikte işledikleri FETÖ’nün savcıları, hakimleri, emniyetçileri ya hapiste ya da yurtdışında firari olarak casusluklarının cezasını çekiyor.

Devletimizin savcılarını, hakimlerini, emniyet ve istihbarat mensuplarını kendi siyasi oyunlarına alet etme cüreti gösteren kişi insanların kuyusunu kazmaya çalışırken Hz. Mevlana’nın şu sözlerini unutmasın:

“Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kuyuyu kendin için kazıyorsun!”

Turp’un büyüğü basın açıklamanızda, “size de gelir mi? Endişeniz var mı?” Sorusuna, “Rubikon’u geçeli çok oldu” cevabını verdiniz. Siz, Rubikon’u ne zaman geçtiğinizi düşünüyorsunuz?

Hakkımızla ve milletimizin yoğun desteğiyle kazandığımız İBB seçimlerinden sonra 6 Mayıs 2019’da iptal edilen mazbata benim için bir eşik olmuştur. O gün tereddüt etseydim, bütün karakterime, ahlakıma ve milletimizin umutlarına ihanet etmiş olurdum. Hiç tereddüt etmedim. Tıpkı bugün olduğu gibi kendimi milletimize güvendim ve Rubikon’u geçtim. Ve bu eşiği geçince, milleti korkuyla yönetmeye çalışanların aslında ne kadar korktuğunu gördüm. Milletimizi nefret siyasetine mahkûm etmeye çalışanların aslında nasıl kendi korkularının mahkûmu olduğunu gördüm.

Ben siyasete girerken, rahatı ve huzuru bir kenara bırakıp vatanıma ve milletime hizmet yolunu seçtim. Çok yorulacağımı, türlü zorluklarla mücadele edeceğimi biliyordum. Yoğun bir emek ve başarı inancımla kendimi adadığım bu hizmet yolculuğunda öğrenmeye, bilgiye hürmet etmeye, deneyimlerden faydalanmaya, insanları özenle dinlemeye ve bu uzun yolun rotasını oluşturmaya gayret ettim. Konu ülkemiz ve milletimizse tevazunun, anlayışın ve adaletin şart olduğunu biliyordum. Bir bebeğin gözündeki masumiyetini, yaşlı bir amcamızın bilgeliğini, gençlerin enerjisi yüksek duruşunu anlamanın, hissetmenin ve dertlenmenin esas olduğunu hiç unutmadım.

Doğallığımı ve duruşumu hiç kaybetmedim. Hep bunun çabasını verdim ve bunun duasını ettim. İnsanlarımızla birlikte düşünen, onları dinleyen, birlikte üreten, onlarla konuşan, tartışan ve hep birlikte karar alabileceğimiz bir siyaseti uyguladım. Her nimeti, yetkiyi ve her kaynağı insanımıza aktarabilmenin kurumsallığını kamuya kazandırabilmeyi ihmal etmeden milletin parasını millete vererek hizmet yapmaya gayret ettim.

Bu ahlakla ve anlayışla siyaset yapmanın, haklı olmanın verdiği güç muazzamdır. İşte biz bu güçle, milletçe Rubikon’u geçtik. Durdurabilene aşk olsun!

Bahçeli’nin yargılama TRT’den yapılsın çağrısına hala bir adım atılmadı. Yargılamalarınız sizce TRT’den yapılacak mı, iktidar bu konuda samimi mi?

Keşke. Keşke cesaret gösterip yapsalar. Ama yapamazlar. Çünkü yaparlarsa aylardır suçsuz yere hapsedildiğimi herkes anlayacak. Yaparlarsa, hapsedilmemin, hakkımda açılan davanın yolsuzlukla, şunla bunla ilgili olmadığını, seçimlerde iktidarı defalarca yenmiş, önümüzdeki seçimlerde de yenecek olduğum için tutuklandığımı herkes görecek. Yaparlarsa, hakkımdaki ithamların ne kadar boş olduğu ortaya çıkacak. Ortada bir suç olmadığı, ellerinde ailesiyle, çoluk çocuğuyla korkutulup itirafçılığa zorlananların iftiralarından başka bir malzeme olmadığı ortaya çıkacak.

Yapamazlar, çünkü yaparlarsa, yargılayamayıp milletin vicdanı önünde yargılanacaklarını biliyorlar.

Yapamazlar çünkü yaparlarsa aylardır iktidar medyasında yapılan suçlama kampanyasına rağmen suçsuzluğumdan emin olan vatandaşların oranının yüzde yetmişlerden seksenlere doksanlara çıkacağını biliyorlar.

Dosyama güveniyorum diyenlere de şunu hatırlatmak isterim: Zekeriya Öz de böyleydi. O da böyle dosyalarına güveniyordu. Ama gel gör ki dosyalarına değil siyasetteki hamilerine güvendiği ortaya çıktı. Hamileri gibi o da kurtuluşu kaçmakta buldu. Güvendiği dosyalarında değil.

Türkiye son zamanlarda birçok operasyona sahne oluyor. İktidara yakın olduğu bilinen isimler alışılagelmedik bir şekilde soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla karşılaşıyor. Bu sürece dair yorumlarınız nelerdir?

Yaklaşık 1 yıl önce milletimize seslenerek: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” dedim. Bu sözüm erken uyarı amaçlıydı ve haklı çıktım. Sözlerime kulak asmayanlar, görmedim, duymadım, bilmiyorum diyenler, biz nasılsa iktidara yakınız diye düşünenler yanıldı. Hapiste olanlar, varlığına el konanlar, korkutularak susturulanlar, siyasetçisi, öğrencisi, öğretim görevlisi, iş insanı, gazetecisi, avukatı hepsi hapiste.

İktidar iş dünyasına nasıl bakıyor? Tıpkı vatandaşa baktığı gibi: Onlara oy veriyorsan, tarafsan, bir de şansın yaver giderse bertaraf olmazsın. Ama başkasına oy veriyorsan, vatan haini ve teröristsin. Onlar için iş insanları ancak onlara destek oluyorsa, vakfa, derneğe, partisine yardım ediyorsa muteberdir. Fakat başka siyasilerle konuşuyorsa, görüşüyorsa, hele hele yemek yiyorsa vatan haini ve teröristtir!

Böyle bir ülkede iş dünyası yatırım yapmaz. Bırakın yabancı yatırımcıyı, tıpkı bugün yaşadığımız gibi yerli sermaye de ülkeden kaçar. En pahalı para, faizi en yüksek kredi “belki” gelir. Şirketler batar, işsizlik artar, faiz yükselir, enflasyon artar ve yoksulluk zirve yapar.

Sn. Cumhurbaşkanı fazla yorulmasın, eğer çok meraklı ise kahve içtiğim iş insanlarını anlatırım.

Hala bu iktidara yakın olmanın bir kalkan olduğunu düşünenleri buradan uyarmaya devam ediyorum. Hangi tarafı tutarsanız tutun, kime yakın olursanız olun farketmez. İktidar içindeki “Erdoğan’dan sonra başa kim geçecek” kavgası daha çok insanı yutar. Bu “mıntıka temizlikleri” ve savcılara, hakimlere her gün emirler yağdıran akıl içinde yaşadığımız sistemin eseridir. Bu doymak bilmeyen mevcut sistem, hayatı normal akışında gören insanları, bana bir şey olmaz diyen insanları, tekrar uyarıyorum muhalifi ve farklı düşüneni, yakın olanı, yandaşı dinlemez. Yutmayı aklına koymuş ve canavarlaşmış bir sistem akışında sadece sıranızı beklersiniz. Dişleri bedeninize geçtiğinde uyanırsınız ama iş işten geçmiş olur.

Biz bu ayrıştırıcı, baskıcı dönemi bitireceğiz. İş insanları yalnızca yaptıkları işlere, kurdukları fabrikalara ve başardıkları projelere göre itibar görecek. Ve hiçbir ayrımcılığa, tehdite, baskıya maruz kalmayacak!

2024 Yerel Seçimlerinden beri kamuoyu yoklamalarının önemli bir kısmında CHP birinci parti olarak gözüküyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Kamuoyundaki desteği sürdürebilmeniz için nasıl bir yol planınız var?

2018 yılında yürürlüğe koyulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkemiz mahvetmeye devam ediyor. Türkiye bu ucube sistem yüzünden yedi yıldır bitmeyen bir yönetememe krizi ve ekonomik buhran yaşıyor. Bu sistemi getirenler, kendi bindikleri dalı kestiler. AK Parti’nin çok yönlü küçülmesi, erimesi ve sokaktan uzaklaşarak milletle temasının kopmasının da sebebi bu başkanlık sistemidir.

Özellikle hukuksuzlukların artması, adalete güvenmeyenlerin oranının %80’lere dayanması Türkiye’ye bütünüyle kaybettiriyor. Milletimiz, kendilerini umutsuzluğa ve yoksulluğa doğru iten bir dönemin içine sıkıştığını hissediyor.

AK Parti ve Saray’da yürütülen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oluşturduğu sonucun tarifi şudur: Deniz bitti, sistem tıkandı, ekonomi durdurulamayan bir krize girdi, halk için yeni arayışlar başladı. Herkesin yararına olacak şekilde, demokraside ve hukuk devletinin gerektirdiği ilkeler içinde çözüm arama ve bir yenilenme fırsatı mevcutken, iktidardakiler koltuk hırsının getirdiği “ben asla gitmem, kalmak için her yol mübahtır” zihniyeti ile harekete geçti.

Kendilerini de ülkemizi de bir “ben ne dersem o olur” bataklığına soktular, batmamak için çırpındıkça ülkemizi daha da batırmaya devam ediyorlar…

Biz ise onlar bu işlerle uğraşırken milletimizle buluştuk, onlarla sarıldık. Milletin taleplerini can kulağıyla dinledik.

Milletin istediği değişimi önce partimizden başlattık. Millet söyledi, biz takip ettik ve başarılı olduk. 2024 seçimlerine geldiğimizde ise iktidara tarihindeki ilk büyük mağlubiyeti yaşattık ve bu tarihten beri milletimiz CHP’yi ait olduğu yerde, birinci sırada tutmaya devam ediyor.

Bugün anketlerde görülen tabloyu, halkın değişim isteğinin, adalet ve demokrasi özleminin çok güçlü bir ifadesi olarak görüyorum. İnsanlar artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Korkuya, kutuplaşmaya, liyakatsizliğe, keyfiliğe dayalı bir düzenin sürdürülemez olduğunu fark ettiler. Bu desteği sadece bir partiye ya da bir kişiye değil, milletin kendi iradesine, geleceğine sahip çıkma kararlılığı olarak görüyorum.

Bu desteğe layık olmanın yolu da bellidir: Herkesin kendini eşit yurttaş hissettiği, imkanlara, haklara adil bir şekilde ulaşabildiği, korkmadan konuşabildiği, hakkını arayabildiği bir Türkiye’ye ulaşmak için var gücümüzle çalışmaya devam etmek. Ve üretmek. Bize ne zulüm yaparlarsa yapsınlar, hangi akıl almaz kumpasları kurarla kursunlar biz üretmeye devam ediyoruz.

Yalnızca İstanbul’da da değil, ülkemizin birçok yerinde milletimize kazandırdığımız eserler ve götürdüğümüz yardımlar mevcut. Gaziantep’te, Elazığ’da, Gümüşhane’de, Hakkari’de Ardahan’da, Kars’ta, Divriği’de, Hacı Bektaş’ta, Eceabat’ta ve Türkiye’de dört bir yanında sayısız malzeme ve araç yardımında bulunduk, projeler yaptık. Geçen hafta muhteşem bir okulu, Elazığ’da Gazi Endüstri Meslek Lisesi’ni açtık. Sonuncusu Yozgat’ta olmak üzere birçok ilimizde tesisler açtık. Erzurum’da 1000 kişilik çevik kuvvet hizmet binasını biz yaptık. Sözün özü, bir yerel yönetimin yetkileri çerçevesinde yapabileceğimizin en iyisi yalnız İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de yaptık.

Bizim dayanışma, kalkınma ve milletçe paylaşma anlayışımız yalnız İstanbul’u değil tüm Türkiye’yi kapsıyor. Yerelde yaptığımızı artık inşallah ülkemizi ilgilendiren bütün alanlarda gerçekleştireceğiz.

Tüm bunların dışında ekonomide, hukukta, sağlıkta, enerjide, sanayide ve daha birçok alanda yapacaklarımızı oluşturuyoruz. Ben bu ülkenin gençlerine, kadınlarına, emekçilerine, tüm yol arkadaşlarıma güveniyorum. Her birinin kalbinde kocaman bir Türkiye sevdası var. Yolumuzun uzun ve meşakkatli olabilir ama biliyoruz ki kazanan Türkiye olacak, demokrasi olacak, adalet olacak.

Varsayalım ki iktidar partisi başkanının sizi cumhurbaşkanı olmaktan alıkoyan hamleleri boşa çıktı, seçim oldu. Siz cumhurbaşkanı seçildiniz. İlk icraatlarınız ne olur?

Aziz Atatürk’ün ebedi istirahatgâhını, Anıtkabir’i ziyaret ettikten sonra, eğer günün şartları başka özel adımları gerektirmiyorsa, yapacaklarım şunlar olur. Öncelikle, yüksek yargının temsilcilerini toplayarak ülkenin en büyük ihtiyacının bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğuna olan inancımı paylaşmak ve yalnızca hukuka uymakla mesul olduklarını onlara iletmek isterim. Aynı minvalde, siyasi parti liderleriyle bir araya gelip, ülkemizin ihtiyaç duyduğu kutuplaştırmadan uzak, medeni rekabete dayalı bir siyaset için hep beraber ne yapabileceğimizi müzakere etmek isterim.

Türkiye’nin bütün sorunlarını çalıştığımız kuvvetli bir icraat programımız hazır, hızla bunu hayata geçireceğiz. En büyük mücadelemiz, iktidarın yarattığı yoksullukla mücadele etmek olacak. Öncelik her zaman çocuklarımız, gençlerimiz, annelerimiz ve emeklilerimizdedir.

Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem bir günde değişir. Mesele irade meselesidir.

Türkiye’yi krizlere sokan bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden vazgeçip güçlendirilmiş parlamenter sisteme (bağımsız yargı, yasama, yürütme, basın) dönecek misiniz?

Tereddütsüz. Hemen, en kısa sürede parlamenter sisteme geçmek için, ben de partim de elimizden geleni yapacağız. Yapmak zorundayız çünkü bugün yaşadığımız feci durumun en büyük sorumlusu, adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen bugünkü otoriter tek adam rejimi.

Ekonomide atılan akılsızca adımların, enflasyonun bir türlü düşürülememesinin, hukuk devletinden uzaklaşmış olmamızın, yargının iktidarın elinde siyasi bir silaha dönmesinin, bir avuç liyakatsizin devletin en kilit mevkilerine yerleşmiş olmasının esas sorumlusu bugünkü tek adam rejimi.

Düşünsenize, ekonomik krizi yaratan bu sistem ve iktidar, çözeceklerini iddia ediyor. Sayısız hukuksuzluğa imza atanlar, yargı reformundan bahsediyor. Kendi yarattıkları sistem yüzünden ülkeyi bu hale getirenler yeni Anayasa diyor. Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorlarsa aynaya baksınlar. Sorun sizsiniz, sorun sizin iktidarınız ve Cumhurbaşkanlığı sisteminiz.

Benim bu konudaki tavrım çok açık: Türkiye’yi saraydan değil meclisten yöneteceğiz. Yargıyı ve yasamayı yürütmenin vesayetinden kurtaracağız. Bu ülke meclis iradesiyle yönetilecek, kendini padişah zanneden tek adamlarca değil.

Dolayısıyla bir kez daha vurgulayayım. Bir an bile tereddüt etmeyeceğiz. Bir yandan Cumhur İttifakı iktidarının yarattığı tahribatı gidermek üzere güçlü bir icraat programını uygulayacağız; diğer yandan da Meclis’te bulunan partilerle parlamenter sistemi oluşturmanın imkanları üzerine müzakere edeceğiz.

Ülkede yaşanan tüm gelişmelere karşı halkın nasıl bir hissiyata sahip olduğunu düşünüyorsunuz? Sizce umut var mı?

Ülkece çok boğucu ve herkes için zor bir süreçten geçiyoruz. Milletimiz artık yoksulluğu değil geleceği ve çocukları için başını öne eğdirmeyecek bir yaşamı istiyor. Adalete güvenmek istiyor, mahkeme kapısından çekinmek istemiyor. Sabah karanlığında polisin, jandarmanın kapılarını çalmasını istemiyor. Evinde eşiyle, mahallede arkadaşıyla siyaseti konuşurken kelimelerini seçmek zorunda kalmak istemiyor.

Belki acılar çekiyoruz, zalimliklerin, baskıların, eziyetlerin ve kötülüklerin karanlığında ışıksız kaldığımızı düşünebilirsiniz. Evet, ne yazık ki toplumun, devletin, Cumhuriyetimizin ve hayatımızın önünde bu tür engellerle ve hiç hak etmediğimiz dönemler, yönetimler ve zihniyetlerle karşılaşabiliriz. Fakat her daim ülkemize, vatanımıza, devletimize ve her bir ferdi candan öte olan milletimize kendimiz olabilmeyi, her ferdin kıymetini hissettirebilmeyi, dünyada itibarımızı güçlendirmeyi sağlayacak bir yolculuğu sürdürmeye kararlılıkla devam edeceğiz.

İnanın insanımız bunları hak etmiyor. Umuda sahip çıkmak zorundayız. Bugünler geçtiğindeyse gözümüzü bile kırpmadan çalışmalı ve Türkiye’yi ayağa kaldırmalıyız.

Türkiye için hedeflerimiz var. Ekonomi, hukuk, dış politika, sanayi, ticaret, eğitim ve daha birçok alanda planımız projemiz hazır. Projelerimizi milletimizle paylaştıkça milletimizin yüreğindeki umuda daha sıkı sarılacağını düşünüyorum.

Türkiye nasıl daha güçlü olur diye sormayı bile unutturdular milletimize. Nasıl nefes alırız diye düşünmekten, daha iyiyi istemeyi unuttuk. Fakat inanın gücü ve potansiyeli muazzam bir ülkemiz var. Hep birlikte, milletçe başaracağız bunu. Çalışacağız, üreteceğiz, kazanacağız, milletçe ve adilce paylaşacağız. Türkiye’nin yolu, umudun yolu olacak.

CHP mitinglerini izlerken ne hissediyorsunuz? Özellikle Yiğidim Aslanım Türküsü söylenirken…

Mitingleri bu duvarların arasından izlerken içimde çok güçlü bir inanç ve güven hissi doğuyor. Görüyorum ki bu ülkenin insanı artık korkuya değil umuda, ayrışmaya değil bir arada olmaya inanıyor. Tabi yoğun hissettiğim bir duygu da hasret. Hem yol arkadaşlarımı hem o meydanı dolduran hemşerilerimi, ülkenin dört bir yanındaki vatandaşlarımı çok özledim. Onlarla göz göze gelmeyi, çocukların gülümsemelerini, seslenişlerini, selamlaşmalarımızı, sohbetlerimizi çok özledim. Bu yönüyle hüzün de var tabi…

Yiğidim Aslanım’ söylendiğinde ise ses sadece televizyondan değil meydandan da buraya kadar geliyor gibi. Sözleriyle, ritmiyle, orada olan herkesin kalbindeki ortak duyguyu hücreme taşıyor. Şunu da bu vesile ile dile getireyim; Özgür Özel’in dostluğu, yol arkadaşlığı ve insani sahiplenişi de beni çok etkiliyor. Onun gösterdiği samimiyet, o kalabalığın içindeki herkese olduğu kadar bana da güven veriyor. Siyasetin insana temas eden, vicdanla yapılan bir iş olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor.

Buradan meydanları dolduran bütün cesur yürekleri ve Türkiye sevdalılarını selamlıyorum.

Erdoğan’ın cezaevinde mektup arkadaşı vardı. Sizin de mektup arkadaşınız var mı? Sizi etkileyen bir mektup oldu mu? Cezaevinden dışarıya tek bir mektup yazma hakkında kime ne yazardınız?

Cezaevinde birikmiş mektuplarımı ve binlerce insanın duygularını okumaya devam ediyorum. Mayıs ayındaki mektuplarla yeni buluşabildim. Fakat beni burada en çok etkileyen 5-6 yaşındaki evlatlarımızın mektupları ve muhteşem duyguları oldu. Dolayısıyla hiç tek mektup arkadaşına ihtiyacım olmadı, 7’sinden 70’ine milyonlarca mektup arkadaşım var. Her birine büyük bir sevgi ve saygı duyuyorum. 

Sizi hiç bir AKP’li ziyaret etti mi? Tutuklandıktan sonra sizinle veya ailenizle sizinle dayanışan AKP’li oldu mu?

Elbette geçmişte veya şu anda iktidarın içinde bulunup da vicdan sahibi ve Türkiye’nin geldiği durum sebebiyle endişe içerisinde olan insanlar var. Selamını aldığım, beni ziyaret eden çok fazla eski AK Partili isim oldu. Fakat size bir örnek vereyim:

Eski AK Parti İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, sağolsun desteğini esirgemedi ve Türkiye için duyduğu kaygıyı da açıktan ifade etti. Ve bunun sonucu olarak da geçtiğimiz haftalarda tutuklandı.

Allah kendisine ve bütün milletimize sabır versin…

Cezaevinden ne zamana çıkacağınıza dair bir öngörünüz var mı? Bel fıtığı hastalığınız vardı, durumunuz nasıl ve cezaevinde Trabzonspor’u takip edebiliyor musunuz?

Elbette kısmen de olsa futbolu takip ediyorum. Sadece Trabzonspor’u da değil bütün takımları takip etmeye çalışıyorum. Ancak futbol kulüpleri çılgınca bütçelerin altında ezilip, kendi gelirleri ve camiaları dışında siyasete ve bir kısım spor sömürücüsüne muhtaç kalmasınlar istiyorum. Ayrıca her konuda yetenekli olan milletimiz için sporun sadece futbol olmadığını ispatlamanın zamanı geldi de geçiyor. Bizi gururlandıran, göğsümüzü kabartan voleybol ve basketbolun yanına tüm branşları ekleyerek sporda, sanatta ve kültürdeki başarılarımızı Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında yaşayalım ve yaşatalım istiyorum.

https://www.sozcu.com.tr/hamurumda-ihanet-yoktur-p252825

By Asuman Guclu

Asuman, sporun hem sahadaki hem de perde arkasındaki yönlerine hakimdir. Büyük turnuvalar, futbol analizleri ve basketbol gelişmeleri başta olmak üzere sporseverlerin ihtiyaç duyduğu tüm içerikleri hazırlar. Spor kültürünü tanıtan özel yazılar da kaleme alır. Uzmanlık ve Beceriler: Futbol, basketbol ve voleybol üzerine derin analiz İstatistiksel değerlendirme ve maç yorumlama Röportaj ve saha haberciliği Spor psikolojisi ve performans araştırmaları Dinamik ve motive edici yazım dili