• Pts. Eki 27th, 2025

Küresel akademi güç ilişkilerini yeniden üretiyor

ByGulay Zaim

Eki 27, 2025
Küresel akademi güç ilişkilerini yeniden üretiyor

Marmara Üniversitesi, Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü geçen hafta sonu Popüler Kültürde ve Eğitimde Yanlılık başlıklı bir etkinliğe evsahipliği yaptı. International Institute of Islamic Thought (IIIT) iş birliği ve 35 civarında akademisyen ve uluslararası bir lisansüstü öğrenci grubunun katılımı ile tamamlanan programın ilk gününde Dr. Hasan Ramazan Yılmaz’ın “Sinemada Popüler Algılar ve Yanlılık” ve Dr. Tarek Cherkaoui’nin “Medya ve Yanlılık” konulu sunumları yapıldı. Öğleden sonra gerçekleştirilen tartışma oturumunda konuşan Dr. Betül Özel Çiçek, Dr. Bedreddin Toprak, Dr. Halime Kökce ve Dr. Ertuğrul Zengin, ekonomik ve teknolojik eşitsizliklerin toplumları yıkımı uğrattığını ve “tekno-feodalizm”in yeni bağımlılık, yanlılık ve önyargı kalıpları oluşturduklarına işaret etti.

Programın ikinci günüde yüksek öğretim ve yapak zekâ konuları gündeme alındı. Hatice Nuriler, yüksek öğretimdeki yanlılık kalıplarının epistemolojik temellerine eğildi. Prof. Dr. Ömer Faruk Ertuğrul, yapay zekanın temel işleyiş mantığını izah ile başladığı sunumunda, bu tür araçların ulaştığı sonuçların dayandığı veri setlerine bağlı olduğuna dikkat çekti. Dr. Harun Şencal, Dr. Muhammed Göleç, Dr. Burcu Ermeydan ve Rumeysanur Doğan’ın katılımı ile gerçekleşen tartışma oturumunda yüksek öğretimde yanlılık kalıplarına karşı nasıl farkındalık üretilebileceği ve yapay zeka araçlarının etik kullanımı meseleleri masaya yatırıldı.

Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. Öğr. Üyesi Cemal Atabaş’a bu kapsamlı programın detaylarını ve popüler kültürde yanlılığa ilişkin merak ettiklerimizi sorduk.

“Popüler Kültürde ve Eğitimde Yanlılık” başlığını akademik zeminde tartışmaya açmanızın nedeni nedir?

Yanlılık, eski ifadesiyle tarafgirlik yaygın eğilimlerimizinden birisi. Bu olgunun bir yönünü insani öznelliğin getirdiği doğal bir durum saysak bile ciddi bir kısmının üretildiği, sosyal olarak inşa edildiği açıkça ortadadır. Günümüzün süper iletişim çağında bu zaafımızın bizi giderek daha fazla etkilediği, kültür üreticileri ve medya tarafından daha fazla istismar edildiğini ve artık kültür üretiminin, medyanın ve eğitimin sistematik halde tarafgir bir tutum içine itildiğini gözlemliyoruz. Enstitümüzün ilgi alanını ifade eden ve yaygınlığı dolayısıyla kullanmak zorunda kaldığımız “Orta Doğu” terimi bile tek başına yanlı bir coğrafi, siyasi ve ideolojik tanımlamanın akademide ve popüler kültürde nasıl yerleşikleştiğini göstermek için yeterlidir. Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü olarak biz bu konuyu gündemimize alarak hem ülkemizin hem de ilgilendiğimiz bölgelerin akademik bilgide olduğu gibi nasıl sinema ve medya gibi popüler kültür unsunlarında, eğitim kanallarında ve yapay zekâ araçlarında taraflı bir temsile uğradığını göstermek ve bu konuda öncelikle kendi farkındalığımızı, sonra da toplumsal farkındalığı artırmayı amaçladık.

Günümüzde yanlılığı ve önyargıları besleyen en güçlü araçlar neler? Programda hangi başlıklar altında bu soruya cevaplar aranacak?

Günümüzde doğru bilgiyi olduğu kadar önyargıları ve yanlılıkları da besleyen en güçlü araçların bilgi ve iletişim teknolojileri olduğunu söyleyebiliriz. Gazeteler, televizyon, internet ve sinema popüler kültürde gerçekliğin temsillerini oluşturmada başlıca rol oynamakta ancak çoğunlukla bu temsiller ciddi çarpıtmalara uğratılmaktadır. Programda sinema endüstrisi, medya, yükseköğretim ve yapay zekâ başlıkları altında hem popüler kültür araçlarında hem de bizi daha doğrudan etkileyen eğitim ve yapay zekâ alanında yanlılık ve önyargı tezahürleri incelenmiş, bunların kökenleri sorgulanmış ve daha adil ve kapsayıcı tutumların geliştirilmesi için beyin fırtınası formatında açık tartışmalar yürütülmüştür.

Akademide ne tür yanlılık yaşanıyor? Bu konudaki tespit ve değerlendirmeleriniz neler?

Akademide yaşanan yanlılıkların çoğunlukla epistemoloji yani bilgiye yaklaşım kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Bilginin ne olduğuna, nasıl üretileceğine ve hangi ölçütlerle değerlendirileceğine ilişkin yaklaşımlar, doğası gereği öznellik içeren insanî tutumlara dayanır. Ancak son birkaç yüzyılda, “Rönesans”, “Reform”, “Bilim devrimi” ve “Aydınlanma” gibi Batı dünyasının hususi tecrübelerinin sonuçları yeni türden teknolojiler ile birleşerek küresel bir yaygınlık kazanmıştır. “Akademi” dediğimiz bilgi ile meşgul olan kurumlar bu yeni tür bilgi ve teknoloji anlayışının dinamosu vazifesini üstlenmiş ve gözlemlenebilen, ölçülebilen, mekanizması açıklanabilen, kısacası niceliğe dönüştürülen bilginin egemenliğine hizmete adanmışlardır. Gelişim hızı eksponansiyel artan bilgi teklonojileri bu niceliğin egemenliğini güçlendirmekte ve insanı bir “performans öznesi”ne indirgemektedir. Bu yanlı tutumun akademideki tezahürü verimlilik odaklı akademik ölçütlerin artması ve pragmatik değerlerin ön plana çıkmasıdır. Bu durum, artık finans kaynakları ile eşdeğer anlama gelen “güç”ü olanın istencine uygun bilginin ve değerlerin “doğru ve haklı” kabul ettirildiği bir epistemik iklim yaratmaktadır. Dolayısıyla küresel akademi, kuşatıcı ve mümkün mertebe tarafsız mütevazı gerçeklikler üretmekten ziyade, belirli ideolojik, ekonomik veya kültürel güç ilişkilerinin yeniden üretildiği bir alan haline gelmiştir. Bu farkındalık, akademinin kendi eleştirel kapasitesini yeniden sorgulaması açısından büyük önem taşımaktadır.

Yeni medya dili toplumsal önyargıları ne yönde etkiliyor? Yeni medyanın ürettiği en belirgin yanlılıklar neler ve bunlarla nasıl mücadele edilir?

Yeni medyanın toplumun bir yansıması olduğunu düşünürsek yaptığı tek şeyin toplumun sahip olduğu yanlılık ve ön yargıları da yankılayıp büyük hacimlere ulaştırmak olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla standartlaşmış, karakter sınırlarına sıkıştırılmış, “filtre balonlarına” hapsolmuş “paylaşımlar”, algoritmik yönlendirmelerin önümüze koyduğu kolay erişilip hızlı tüketilen “içerikler” aslında “gerçek” bir şey içermemekte, var olan algıları ve önyargıları şişirmektedir. Dolaşımda olan “bilgi”, niceliksel olarak muazzam büyüklüğü erişse de düşünsel çeşitlilik açısından son derece zayıf kalmakta, bireylerin insani eğilim olarak sahip olduğu önyargılarını ve yanlılıklarını keskinleştirmektedir. Bunlarla mücadelenin etkili bir yolu var mıdır, doğrusu bilmiyorum. Bizim programda amaçladığımız temel çıktı öncelikle bireysel farkındalığı artırmaktır. Bu bilgi ve algı kirliliği ortamında sanıyorum ilk sırada gelen mücadele yöntemi bireysel olarak durumun farkına varmak ve zihnen ve kalben temiz kalmaya çalışmak olacaktır.

Yapay zekâda hâkim yanlılık kalıpları nasıl dönüştürülebilir, bu kalıpların topluma sirayet etmesi engellenebilir mi?

Yapay zekânın bizi şaşırtan marifetleri bu tür teknolojilerin özünde ne olduğunu sorgulamayı unutturmamalı. Teknoloji temelde bizim sahip olduğumuz organların bir “uzantısı” ise yapay zekâ da gerçek zekânın niceliksel olarak artırılmış bir uzantısıdır. Yani kolumla kaldırabildiğim 10 kg ağırlığın yanında vinç ile 1000 kg kaldırabiliyor olmamdan özünde farklı değildir. Kendi zekâm ile 10 makalenin içeriğini karşılaştırabilirken yapay zekâ ile 1000 makalenin içeriğini karşılaştırabiliyor olmam bu aracın bizim zekâmızda olmayan harikalar yaratabildiği anlamına gelmemelidir. Aynı örneği takip ettiğimizde temelde yapay zekânın bizim sahip olduğumuz yanlılıkları, ön yargıları çoğaltmaktan başka bir şey yapmayacağını söyleyebiliriz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bu araçların bazı insanların kontrolünde olduğu ve onların kasti yönlendirmeleri ile algoritmalarının kurulduğu noktasıdır. Yani bu araçları geliştiren şirketlerin, ulusların, grupların, kişilerin daha önce işaret ettiğimiz epistemolojik tutumu neyse onların ürünleri de bu tutum içinde olacak ve bunu geniş kitlelere yayacaktır. Tehlikeli olan durum bu araçların sahip olduğu yüksek etki ve göz kamaştırma gücünün bu kalıpları nesnel gerçeklikler kılığına sokup diğer toplumlara da kabul ettirebilecek durumda olmasıdır. Bir süredir kendisinden söz edilen çağımızın yeni tahakküm biçimi “dijital kolonyalizm” yapay zekâ araçları ile birlikte daha büyük bir tehlikeye dönüşmüştür. Kolonyalizmin diğer türlerinden tarihsel olarak ciddi şekilde etkilenmiş olan “Orta Doğu” coğrafyası ve İslam ülkeleri bu yeni tür tahakküm biçiminden de ciddi şekilde etkilenme riski altındadır. Enstitümüzün bu meseleyi gündemine alması bu konuda farkındalık yaratmak ve çareler aramak amacına matuftur. Bu tartışmanın uzun vadede, daha adil, kapsayıcı ve insan merkezli popüler kültür üretimlerine ve teknolojik tasarımlara katkı sunmasını ümit ediyoruz.

https://www.star.com.tr/kultur-sanat/kuresel-akademi-guc-iliskilerini-yeniden-uretiyor-haber-1973658/

By Gulay Zaim

Gülay, sanatın farklı dallarıyla ilgilenen bir kültür yazarıdır. Sinema, edebiyat, tiyatro ve müzik üzerine kapsamlı incelemeler yapar. Ayrıca kültürel etkinlikler ve röportajlarla sanata dair içerikler üretir. Uzmanlık ve Beceriler: Sanat tarihi ve kültür analizleri Film, tiyatro ve edebiyat incelemeleri Etkinlik takibi ve röportaj Kültürel trendlerin araştırılması Estetik ve ilham verici yazım tarzı