Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı: Can Atalay’ın tahliyesinde takdir yüksek dairenindir

Yolculuk davasından mahkum olduktan ondan sonra milletvekili seçilen ve Anayasa Mahkemesi’nin ile alakalı hak mahrumiyeti kararı verdiği Avukat Can Atalay’ın dosyası Anayasa Mahkemesi tarafından yerel mahkeme olan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. Mahkeme, dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde olduğunu belirterek dosyayı geçtiğimiz günlerde bu daireye gönderdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne mütalaa sunuldu.

Can Atalay, Yolculuk Parkı davasında 18 yıl hapse mahkum edildikten ondan sonra 14 Mayıs’ta yapılan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde TİP’ten milletvekili seçilmişti. Atalay’ın, “milletvekili seçilmesi nedeniyle ile alakalı yargılamanın durması ve tahliye edilmesi” talebiyle yaptığı başvuru, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce reddedilmişti.

Milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı nedeni öne sürülerek yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılmıştı.

Sürecin devam ettiği sırada Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay’a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı.

AYM de başvuruyu kabul ederek oy çokluğuyla 25 Ekim’de Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti.

AYM’nin kısa kararı Yolculuk davasına bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti.

Can Atalay’ın avukatları tahliye başvurusu yaparken Mahkeme, dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde olduğunu belirterek dosyayı geçtiğimiz günlerde bu daireye gönderdi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanlığı’na mütalaa sunuldu.

AYM Genel Kurulu’nun Can Atalay ile alakalı ‘hak ihlali’ kararına yer verilen mütalaada, “Anayasal demokratik bir rejimde, AYM’nin etkili olmasının meşru görülebileceği alan, yalnız kişisel ve siyasi haklar alanıdır. Yasamanın üstünlüğü ilkesinin, yürütmenin eylem ve işlemleri ile yargısal uygulamalar sırasında oluşacak hak ihlallerinin önüne geçilmesi bağlamında bu alandaki görev ve yetkilerinin istisnasını teşkil edecek iptal ve ihlal kararı verme yetkisine haiz AYM’nin, anayasal demokratik meşruiyetini temin edecek en önemli husus, temel hak ve hürriyetlerin anayasallık denetimi yöntemiyle korunmasıdır” denildi.

YORUMLAMA VURGUSUNDA BULUNULDU

AYM’nin, soyut hukuki kurallardan somut hukuk üreterek, önüne getirilen kuralların anayasaya uygunluğunu denetlemekte olduğu belirtilerek, “Yalnız bu vaziyet kendi içinde zorluklar içermekte kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlali, sonuçlarına neden olabilmektedir. Bu bağlamda; Anayasal normlara uygunluğunun denetlenmesi oldukca zorluk arz etmektedir. Bu zorluklardan ilki, anayasalarda yer alan hükümlerin bir çoğunun, genel, soyut, gayri muayyen, yorumlamaya gerekseme duymasıdır. Yorum, insanoğlunun, farklı manalara gelme ihtimali bulunan metin ya da kavramların ne manaya geldiğini belirlemeye yönelik gerçekleştirdiği bir zihni faaliyettir. Hukuki normların uygulanmasına ait yorum aracılığıyla, soyut hukuk kurallarının somut olaylara uygulanarak doğru bir neticeye ulaşılabilmesi için, ilgili hukuk kuralının anlamlarının iyice ortaya konulması yönünde çaba sarf edilmelidir. Yorumlama faaliyetleri bununla birlikte hukukun şekillendirilmesidir. Kanun koyucunun çıkardığı kuralları iptal etme ya da Anayasaya aykırı bulmama şeklinde neticelenen faaliyet kapsamında, mahkemenin denetlediği konuya ait yeni bir yaklaşım ortaya konulmuş olmaktadır” denildi.

SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMAYA MİLLETVEKİLİ SEÇİLMESİNDEN ÇOK ÖNCE BAŞLANDI

Mütalaada, şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve demokrasisi, kısaca varlığı için olmazsa olmaz unsurları belirlemiştir. Çünkü, hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, hak ve nesafet ilkeleri ile eşitlik kuralıyla bağdaşmayacağı gibi adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder. Bütün bunlara rağmen hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması yalnızca kanuni intizam ile sınırlanamaz. Somut olayda da, Şerafettin Can Atalay’ın, 2013 yılında işlediği suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturmaya milletvekili seçilmesinden oldukca önce başlandığı, mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin TCK’nın 312. maddesi kapsamında kalan suça ait olduğu anlaşıldığından, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Anayasanın 14. Maddesinde madde kapsamına giren suçların tahdidi olarak sayılmaması, kanun koyucunun bilinçli tercihidir. Hükümlünün mahkumiyetine konu suç ve eylemleri Devlet güvenliğine karşı işlenen suçlardandır ve madde kapsamına girmeyeceğini düşünmek ihtimaller içinde değildir.”

TAKDİR YÜKSEK DAİRENİNDİR

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 28 Ağustos 2023 tarihli kararıyla temyiz incelemesi sonucu Şerafettin Can Atalay ile alakalı verdiği onama kararı ile hükmün kesinleştiği belirtilerek, “Sanık onama kararı daha sonra hükümlü statüsündedir ve Yüksek Daire de kararını TBMM’ye göndermiştir. Bu aşamada, Yüksek Daire temyiz incelemesi sırasında tahliye hususunda da bir değerlendirme yapmış olmakla; tahliye talebinin reddi ya da kabulü konusunda takdir yüksek Dairenindir” denildi.

Yorum yapın